doğum oranları

Bu konuda toplam 1 içerik bulundu.

YATAK ODASI POLİTİKASI

YATAK ODASI POLİTİKASI


 Nüfus,ekonomik,askeri ve siyasi bir güçtür.Ülkenin eğitim, sağlık,istihdam,barınma,şehir planlaması,tarım,sanayi, üretim politikaları üzerinde asıl belirleyicidir.

 

Türkiye nüfusu ,1960 lı yıllara kadar pronatalist (doğumu teşvik edici ) politikalara sahip olmuş.Fakat zamanla artan nüfus, ekonomik ve sosyal sorunlara yolaçmaya başlamış ve ardından nüfusu azaltıcı politikalar belirlenmiş.Aradaki hassas dengeyi korumak adına zaman içinde  politikalar değişime uğramış durmuş...Bana ne bunlardan deyip bu politikaların sizi hiç etkilemediğini düşünebilirsiniz. Ama taktıracak yer bulamadığınız spirali,sağlık ocağından her zaman temin edemediğiniz kondomu , istemediğiniz gebeliğin sonlandırılmasının güçlüğünü ya da sağlık güvencenizin karşılamadığı kısırlaştırma yöntemlerini düşünürseniz, aslında  tam da göbeğinde olduğunuzu anlarsınız. Bu politikalar, yatak odanızın tam ortasından geçer...

İkna edici bir yazı olduğunu düşünüyorum, okuduktan sonra ‘hadi nüfusu arttırmaya’ diyeceğinizi duyar gibiyim...

 

Tarih boyunca nüfus, salgın hastalıklar, savaşlar,açlık nedeniyle azalmış ama insanlığın nüfusuyla toplum olarak güçlü olma isteği hep varolmuş.Birey,aile,toplum ve millet güvenliği için savaşlar çıkmış.Ölenin yerine yeni bireyin gelmesi , askeri ihtiyaçlar ve üretim işgücü açısından hep istenmiş.

 

Nüfusu koruma adına  Antik Yunan'da evlilik zorunlu hale getirilmiş, Roma 'da miras haklarından evli ve çocuklu olanlar daha çok faydalanmış.

 

Dini olarak da  Kuran ve İncil'de  çoğalmayı ve  ardından rızkın kendilerine verileceğini söyleyen  bölümler var.

 

BAZI TEORİLER

Kişilerin refahını arttırmak için ya verimli üretim ya da çalışan sayısının arttırılması gerekir.Nüfusun azalması ve yaşlanma, işgücü kaybı ve askeri güç açısından sıkıntı yaratır. Ama bir yandan da gelişmemiş  ülkelerde nüfus artışının, eğitimsiz bireyi arttırarak  iktisadi gelişmeyi azaltacağı da düşünülür.Dolayısıyla bölgesel ve kaynaklara göre nüfus artışını öneren görüşler de vardır.

 

Sosyal bilimci teorisyen Malthus fakirliğin nüfus artışından kaynaklandığı, nüfusun geometrik olarak,  kaynakların aritmetik olarak arttığını söyler.Sosyal devlet olmanın karşısındadır.Bunun üretimi değiştirmediği ama nüfusu dayanaksız bir şekilde arttırdığını düşünür.Nüfus artışı daha çok sermaye kullanımı gerektirir.Eğer sermaye artışı nüfusu beslemeye yetmezse fakirlik başlar.Nüfus artışı kentleşme ve göçü de arttırır.Kentleşme ise sermaye ve teknolojinin etkisiyle kaliteli iş gücüne gereksinim duyar.Gelir artabilir ama nüfusun fazlalığıyla kişibaşı gelir, yine düşük kalabilir.Yani fakirlik devam edebilir.

 

ÜLKEMİZDE NASIL OLMUŞ?

 

Gazi Mustafa Kemal, 1mart 1923 tarihli yasama yılı açılış konuşmasında,  'Efendiler, nüfus sorunu bir ülkenin en önemli hayati sorunlarındandır' der.

(mümkünse tamamını okumanızı tavsiye ederim,müthiş bir konuşma  https://www.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/1d4yy.htm )

 

 

 

 

 

Bu yolda nüfus sayımları önerilir, doğurganlığı arttırmaya,bebek ve çocuk ölümlerini azaltmaya yönelik önlemler alınır,en çok öldüren hastalıklarla mücadele edilir,sınırların dışında kalan imparatorluk vatandaşları ülkeye davet edilir.

 

O yıllarda sömürü zihniyetini devam ettiren ülkeler nezdinde yüksek nüfuslu olmanın önemli olduğu düşünülmüş.Avrupada da doğumu arttırıcı politikalar gündemdeyken,Mussolini yaptığı bir konuşmasında Türkiyenin nüfusunun aslında 6 milyon olduğunu söylemiş ve bu Türkiye'ye bir tehdit olarak algılanmış.

 

1926 yılında asgari evlilik yaşı erkekler için 18, kadınlar için 17ye çekilmiş, 1938 yılında evlilik yaşı yeniden düzenlenerek erkekler için 17, kadınlar için 15 olmuş.

Çocuk düşürmeyle ilgili kanunlar 1936 yılında ' ırkın tümlüğü ve sağlığı aleyhine suçlar' kapsamına alınmış ve cezası arttırılmış. Buradaki suçun büyüklüğüne , kadının sorumluluğuna ve yaşayabileceği risklere bakar mısınız ?!

 

1929 yılında beşten çok çocuğu olanlardan yol vergisi alınmamış,1930 yılında altı ve daha fazla çocuğu olan kadına madalya ve para ödülü uygulamaları olmuş.Gebelikten korunma yöntemlerinin ithali durdurulmuş.1938 yılındaki değişikliklerle çok çocuk olması durumunda vergi muafiyetleri,toprak tahsisinde öncelikler gibi düzenlemelere gidilmiş.

 

 Samsun milletvekili Hamdi Bey ,  1920de Bekarlık Kanunu” teklifini TBMMye sunmuş, 25 yaşını doldurup evlenmemiş olanlardan bekarlık vergisi alınmasını istemiş.Bu kanun kabul edilmemiş fakat takip eden yıllarda  benzer kanunlar teklif edilmiş.1949 yılında dolaylı şekilde de olsa bekarlık vergisi, Gelir Vergisi Kanununun 90. maddesi ile Bekarlık Zammı” adı ile yasallaşmış.

 

Tek parti egemenliğinin olduğu 1960 lı yıllarda ulusçuluk kimliği daha  belirgin hale geldi.Sanayileşme açısından   kol gücü istenmekte ve uluslararasında nüfusun büyüklüğü iyi ilişkiler için ön plandaydı.Fakat zamanla nüfus artışının ekonomik ve sosyal gelişmeyi kötü yönde etkilediği düşünüldü. Sağlık imkanlarının iyileşmesi, ölümün azalması,tarımda sanayileşme ve askeri ihtiyaçların daha çok silahlanmaya kaymasından dolayı, bu sefer doğumu engelleyici politikalara geçildi.Bu yıllardan sonra doğum hızı sürekli şekilde düşmeye başladı.

 

Yine de herşeye rağmen üremeye dair politik görüşün değiştirilmesi zaman almıştır.Bu süre zarfında uygunsuz ortamlarda yapılan düşükler, kadının kendi imkanlarıyla düşük yapmaya çalışmasının ciddi sağlık problemleri getirdiği ispat edilerek,  kanunlarda değişiklikler başarılabilmiştir.Anne ölümlerinin yarısının düşüklerde olduğu gözlenmiş.

 

 

1963-1967 yılları arasında uygulamaya konulan 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda bu ölümleri azaltmak için gebeliği önleyici araçların ithaline izin verilmesi görüşülmüş, programda yeralmak isteyenlere eğitimler planlanmış.Zamanla 1936 yılındaki üremeye zorlayan kanunlar esnetilmiş, sonraki yıllarda  yapılan değişikliklerle son şeklini almıştır.Şu anda 10 hafta altındaki gebelikleri sonlandırabiliyoruz.

 

İLGİNÇ VERİLER

Toplam doğurganlık hızı; bir kadının doğurgan olduğu dönemde ortalama doğurabileceği canlı çocuk sayısıdır. Bu değerin 2,1in altına düşmesi, nüfusun

kendisini yenileyememesi demektir. Toplam doğurganlık hızı son yıllarda bu civarda,böylelikle nüfusun yenilenme düzeyine yakın bir doğurganlık seviyesine ulaşıldı.

 

Ortanca yaş tüm nüfusun yaşını sıralarsak, ortada kalan yaşdır.Ortanca yaşın genç yaş grubunda olması, o ülkedeki çocuk ve genç nüfusunun fazla olduğunu göstermektedir. Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 2012de 30,1

iken, bu sayının 2023te 34e, 2075 yılında ise 42.9a çıkacağı tahmin edilmektedir.

 

 2023 yılına gelindiğinde 65 yaş üstü yaşlı nüfusun 8,6 milyon kişiye, yaşlıların toplam nüfusa oranının ise %10,2ye yükseleceği öngörülür. Bu da 2023 yılından itibaren Türkiye nüfusunun yaşlanacağını göstermektedir.

Bir başka deyişle çalışma çağındaki nüfus azalmaktadır. Bu, üretimi gerçekleştirecek aynı zamanda da bağımlı nüfusa bakacak  nüfusun  küçülmesidir.

 

 65 yaş üzerindekindeki büyüklerimize  yönelik harcamalar devletin toplam harcamaları içinde önemli bir yerdedir.  ABD ve Almanya'da yapılan çalışmalarda yaşlılar için  harcanan kişi başına paranın, eğitim çağındaki  çocuklar için harcanan paradan üç dört kat daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Ömürlerin uzaması ve sağlık imkanlarına erişim ile bu oranın daha da artacağı  tahmin edilmektedir.

 

Türkiye doğurganlığı şu anda düşmekle birlikte henüz tam olarak yaşlanmamış bireylerden oluşmaktadır. 'Fırsat penceresi' yaklaşımına göre, Türkiyenin bu fırsatı kullanması için yaklaşık 25-30 yıllık bir zamanı bulunmaktadır. Yani, Türkiye önümüzdeki yıllarda  genç nüfusu  istihdam edebilirse, ihtiyaç duyduğu ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilecektir. Bu durum sonsuza kadar sürmeyen bir fırsattır.Çünkü şimdiki  nüfusuyla  övündüğümüz genç nüfus bir süre sonra yaşlanacak ve bu büyük nüfus bağımlı hale gelecektir.

 

2050 yılından itibaren nüfusu gittikçe yaşlanacak Türkiyede biran evvel pronatalist politikalar uygulanmalıdır. Nüfus artışının desteklenmesi  konusunda yoğun karşı tartışmalar olduğunu biliyorum.

 

Şu da var ki; alınacak  tedbirlerde kadın bu politikaların payandasıdır...Sağlık  imkanlarıyla birlikte devletin çalışan ve üreten kadına desteği zorunludur...Onların ve ailesinin işgücüne katılımını destekleyen ve kolaylaştıran  politikaların hayata acilen geçirilmesi gerekmektedir.

 

 

Saygılarımla...