kadın

Bu konuda toplam 10 içerik bulundu.

KADINCA-ERKEKÇE DİLİ

ERKEKLER İÇİN ‘KADINCA’ DİLİ KARTI

1- Partnerinize her fırsatla AŞKLA DOKUNUN.
2- Partnerinizi İLGİYLE DİNLEYİN ve ANLADIĞINIZI ONA GÖSTERİN.
3-Partnerinizle birlikte KALİTELİ VAKİT GEÇİRİN ve ondaki EN UFAK ŞEYLERE DİKKAT EDİN.
4-Partnerinizi HAYATINIZIN MERKEZİNE ALIN ve onu BİRİCİK kılın, ‘HERKESDEN VE HERŞEYDEN KIYMETLİSİN’ mesajını verin.
5- Partnerinize bol bol ROMANTİZM sunun.
6- Partnerinizi AŞKLA ARZULAYIN
7-Partnerinize DÜZENLİ VE GÜVENLİ BİR YAŞAM sunun.
8-Partnerinize karşı NAZİK olun.

KADINLAR İÇİN ‘ERKEKÇE’ DİLİ KARTI

1-Partnerinizin YAPTIKLARINI VE BAŞARILARINI FARKEDİP BOL BOL TAKDİR edin.
2-Partnerinizin PERFORMANSINI ÖVEREK ERKEKLİĞİNİ ONAYLAYIN.
3- Partnerinizin VARLIĞINA VE SUNDUKLARINA’ İHTİYAÇ ‘ DUYDUĞUNUZU ‘BENİM İÇİN…..YAPMANA İHTİYACIM VAR’ cümle kalıbıyla ona gösterin.
4- Partnerinize bol bol EROTİZM sunun.
5-Partnerinize AŞKLA HİZMET DAVRANIŞLARINDA bulunun.
6-Partnerinize sizi MUTLU ETMEYİ BAŞARDIĞINI ‘GÜLÜMSEYEREK’ gösterin.
7-Partnerinizin YALNIZ KALMA İHTİYACINA SAYGI gösterin.
8-Partnerinizin AİLESİYLE İYİ GEÇİNİN ve onun hatırı için akraba ilişkilerini ‘AKLINIZLA’ yönetin.

ERKEK EGEMENLİĞİNDE KADIN

ERKEK EGEMENLİĞİNDE KADIN 

 

Herşey ihtiyaçtan.. Hani şu feminizm diye burun kıvırdığımız  siyasal ve toplumsal duruş da ihtiyaçtan…  

 

 

 

Feminizm , 17. Yüzyılda İngiltere’de  kapitalizmin gelişmesiyle kendini ‘toplumdan dışlanmış bir kategori’ olarak gören kadının haklı talebiyle konuşulmaya başlanmış.18. ve 19. Yüzyılda kadın toplumsal alandaki konum, durum ve sorumluluğunu sorgulayarak dönüştürme yoluna gitmiş.Günümüze kadar gelişen ve dönüşen feminist yaklaşım, kadının hayatını değiştirecek kararların kadının denetiminde olmadığını savunur.Simone de Beauvoir da “kadın doğulmaz, kadın olunur” diye düşünür.Yani kadın olmak ve edilgenlik, doğuştan itibaren kadın cinsine öğretilir.

 

Kadının asıl yeri konumundaki aile, modernleşme kültürü ve sanayileşme ile birlikte bu yeni kültüre entegre edilmiştir. Böylelikle yüzyıllardır gelen kadının dışlanması kültürü, bu alana da yansımış ve kadın iş hayatı ve sosyal yaşamdan giderek soyutlanmıştır. 

 

 

Sosyal toplum örüntüleri kadınların haklarını elde etmeleri ve kullanmaları yönünde zorlaştırıcıdır. Hane  ev yaşantısı toplumun en küçük birimidir ve kadına fedakar olmanın öğretildiği birim alandır.Fedakar olma, karşılıksız özveride bulunma, sabretme, hizmet etme, sadık olma gibi değerlerin öğretildiği, yüceltildiği bir birim alan…

 

 

Peki bu anlamda ne yapmak gerekliydi? Kadınların bu çarkı kırması için gereken eğitimdi fakat ataerkil düzendeki erkeğin ‘olur’ unu alabilen bir eğitim…Bir süre ulus devlet fikrine sadık ve ona hizmet eden evlatlar yetiştirmek gayesiyle kadının ufkunun açılması tercih edildi.(Berktay, 2003). Yani yine eşitlik ve toplumdaki kadının reddedilemez üretim gücü değil , aynı ataerkil öğretinin devamlılığını sağlama gerekçeleriyle  salahiyet verilmiş.

 

Kadının ekonomik anlamda erkeğe bağımlılığı, sosyal hayattaki güç ilişkisinde de kadını ikincil konuma sokmaktadır.

Kadın ve erkeğin yaratılış anlamında farklı olduğu ve iş kollarının bile buna göre sınırlandırılması gerektiği fikri toplumu kadın gibi güzide bir canlıdan mahrum bırakacaktır.Yapılan bir çalışmada yönetim kurulunda kadın bulunduran şirketlerin verimlilik ve gelirlerinin çok daha yüksek olduğu bulunmuş.Çünkü kadın adil, vicdan sahibi,yaratıcı, çalışkan, görevi emir algılayan, disiplinli, düzenli ve bu kadar katı kavrama bir şekilde başararak duygusal zekasını da katabilen bir canlıdır. Kadın kamusal alanda varolmalıdır.Fakat siyaset, ticaret, ekonomik ve diğer alanlarda kadın oranı halen çok az. Kadının yoğunluklu bulunduğu sektörler eğitim, sağlık ve hizmetin ön planda olduğu sektörler.Bu sektörlerde de görevi üst yönetim aşamaları değil..Türkiye’ deki kadınların üçte biri ev hanımıdır. Bence ev hanımlığı, ‘duygusal bakım’ da içeren zor ve hayati bir meslektir, ama kanuni hakları yeterince korunmadığı için kadını güçlü, yeterince hak sahibi ve bağımsız yapamamaktadır.

 

 

Eğitim ve akıl, eril iktidar karşısında kadının güçlenmesini sağlayacak ve sessizlik, koşulsuz sadakat, boyuneğme, kabullenme gibi  öğretilen ve dayatılan maharetlerle ! , kadını çevreleyen dört duvara hapsini engelleyecektir. Chris Weedon’un tanımladığı ataerkil ilişkinin yani   “kadın çıkarlarının erkek çıkarlarına tabi kılındığı güç ilişkisi” nin  dışına çıkacaktır. Kadının eğitimi , hayatlarına dair karar alma mekanizmalarında özgürlük, ekonomik, sosyal, kültürel anlamda varolma, kişisel güven kazanma, sosyal yaşama katılma ve başkalarının kendisine yönelik  olan sınırlarını belirleyebilme gücü  kazandıracaktır. 

 

 

 

 Bir düşünür; her bireyin  üzerinde eşsiz bir desen damgalanmış bir tohum olarak dünyaya geldiğini ve kim olduğunu keşfetmeye ihtiyacı olduğunu  söyler. Nüfusun yarısı biziz…Ülkenin köşede bekleyen , gerekirse ! zulmedilen yarısıyız. Ülkenin değerleri için keşfedilmemiş ve kaybedilen özgün iş gücüyüz..Eğitim diyorum ama o yolda da erkeklerden daha yoğun güç, titizlik, özveri, hatasızlıkla ve binbir önkesmelerle mücadele ettiğimizi bilirim. Bu ayrı dava…Yine de kadının aşkın ruh hali ve becerisini ortaya koyabileceği tek çıkış yolu eğitimdir. 

 

Saygılarımla…

 

 

 

 

 

 

 

AŞIRI AKTİF MESANE

AŞIRI AKTİF MESANE

 

Ani ve zorlayıcı idrara gitme hissi ile tuvalet arama ihtiyacı duyuyorsanız,idrar kaçırmanız olsa da olmasa… beraberinde idrar yolu enfeksiyonu ya da başka tespit edilmiş bir hastalık yoksa.. aşırı aktif mesaneniz olabilir.

 

Kadınlarda daha çok gözleniyor.

 

Şikayetlerin başlangıcı, sıklığı ve hastanın sosyal yaşantısını ne kadar etkilediği önemlidir.

 

Hayatı tehdit eden değil konforunu bozan bir rahatsızlıktır. Hastada idrar kaçırma korkusuyla fiziksel aktivitelerden kaçınma, uyku kalitesinde düşme, cinsel ilişkiden kaçınma, cinsel istek azlığı, kendine güvende azalma, depresyon, iş verimliliğinde düşme, seyahat zorluğu, özel iç çamaşırları, özel petler kullanma gibi can sıkıcı sonuçlar doğurur.

 

Tedaviye işeme alışkanlığı ile ilgili değişiklikler, sıvı alımının düzenlenmesi, işeme eğitimi ile başlanır. Hastaya işeme aralıklarını giderek uzatması, bu sayede mesane hacmini arttırmayı öğrenmesi ve gelen işeme uyarısını erteleyebilmesi öğretilir. 

 

İşeme aralıkları en az 3 saate çıkarılabilmelidir.

 

Eğer davranışsal tedaviye yeterince yanıt yoksa ilaç tedavisine geçilir. 

 

İlaç tedavisi ile birlikte davranışsal tedavinin kombinasyonunda başarı her zaman daha yüksektir.

KADIN KADINDIR İŞTE !

Kadın kelimesi sosyal statü anlamında belirsizlik içerir. Diğerinden daha aşağı statüye koyar, cinsiyetçidir,  cinsel ve üremeyle ilgili terimlerle bağdaşır.Zaman zaman da kadını bakire kızdan ayırır. Bakire olmayan anlamında toplumsal namus emniyetini karşılayan bir ifadede kullanıldığı için rahatsızlık vericidir. Bu nedenle son yıllardaki feminist akımlar, kadın kelimesinin yeniden tarifi  ve bu kelimenin içini ‘yeniden doldurma’ yoluna gider. 

 

Kadın kelimesinin çağrışımı ve toplumdaki ifadesi her kadının üzerine almak istemeyeceği kadar çelişkilidir. Dil biliminde kötü hisler yaratan ifadelerden bahsederken , yarattığı kötü izlenimi hafifletmek için, bir değiştirme çabasına girilir. Bu her dilde vardır ve ‘örtmece’ , ‘güzel adlandırma’ diye terimlendirilir. Türkçede de üst statüde olan kadınlardan bahsedilirken ‘kadın’ kelimesi kullanılmaz, yerine hanım, bayan kelimesi tercih edilir. Yine diğer dillerde de saygın bir kadından bahsederken asıl ‘kadın’  kelimesine karşılık gelen ifade değil yan anlamlar tercih edilir.

 

Peki kadın kelimesindeki ve yarattığı duygulanımdaki korkutucu, istenmeyen, kaçınılan izlenim nedir ve nasıl bir canlıyı - burası bir gülen yüz emojisini hakediyor ! - tarif eder?

 Bu canlı;   saygınlık içermeyen, ürkütücü , sevimsiz, korkulan, taraf olunmayan mıdır ? Biraz da cinsel bir nesne anlamı da içerir mi? Neden akademisyen bir kadın ‘bilimadamı’ dır,  akademik kadroların yarısını dolduruyor olmasına rağmen…Son yıllarda değiştirme konusunda çaba gösteriliyor ama, ticaret odasının başkanı kadın olsa da neden O , ’işadamı’ dır . Ya da kadın pilot, kadın doktor, kadın şöför, kadın başbakan diye ifade etmek zorunda hissedilir. Burada söylenmek istenen ‘bu erkek işidir, kadın olmasına rağmen başardı’ demek değil midir? ‘Erkeğe göre’ olan bu tanımlarda ‘erkeğe rağmen’ ifadesi yok mudur?

 

Toplumsal normlardan beslenen  kültürün, kendini ifade şeklidir dil…Jane Sunderland isimli bir yazar cinsiyetçi dilin değiştirilemeyeceği, durdurulamayacağını söyler.  Bu ancak toplumsal rollerdeki kadın erkek eşitliğine tam inançla mümkün olacaktır. 

Dil, psikolojik şiddetin de bir aracıdır, gösterilen şiddetin maduru, ‘ kadın ‘ kelimesine reva görülendir ve ‘ kadın ‘ kelimesiyle kastedilen betimlemedir. Bu nedenle kadın kimliğine saygı oluşmadıkça ve buna gönülden inanılmadıkça cinsiyetçi ve ayırıcı söylemler hep olacak, bu da kadının sosyal rolleri açısından ayırımcılığı pekiştirmeye devam edecektir. 

 

Bu pekiştirici etkiden sıyrılmak için iyileşmeye konuştuğumuz dilden başlamalıyız. Kadın kelimesinin yarattığı duygulanımın, düşük statü ve cinsellik içeren basamaktan, saygın, emekçi, yaratıcı, üretici platforma taşınması gereklidir. 

 

Kadın ve erkeğin biyolojik farklılığına inanmakla beraber  asıl olan, kadının hayata kattıkları ile ona biçilen rolün tezatlığıdır. Kadın Türk toplumunun ve diğer toplumların büyük emekçisidir, toplumun yarısıdır; fakat ‘dile gelince’ kadına biçilen rol ve yeterlilik onu ikinci sınıfa koymaktadır. Asıl farkedilmesi gereken, kadını biçimlendiren toplumsal rollerden kadının kendi öznelliği, çalışkanlığı ve yaratıcı gücüyle sıyrılıp, nasıl farklılık katabildiğidir.

 Kadın buna muktedirdir…

 

Saygılarımla…

 

HİLAL-İ AHMER ( KADINLAR MERKEZİ)

Yeni akımlar ve kurumlarla kurulan Türkiye Cumhuriyetinin, Osmanlı'dan devraldığı nadir kurumlardan biri Hilali Ahmer, yani şimdiki Kızılay...Bilinmesi gereken çok şanlı  bir geçmişi var.

 

Hilal-i Ahmer içinde  1912 yılında kurulan ama  Atatürk'ün isteğiyle 1924 yılında  kaldırılan bir örgüt var, 'Kadınlar Merkezi'...Atatürk gibi kadın haklarını silbaştan yapılandıran bir liderin, bu örgütü  kaldırması size garip gelmiş olabilir ama ardındaki düşünce tahmin edebileceğiniz gibi  çok incelikli... Eşitlikçi politikalara aykırı ve  kadın erkek ayrımcılığını duyumsatıyor diye özellikle kadın sözcüğünü bu örgütün isminin başında istememiş.Tıpkı şimdiki bazı feminist akımlar gibi…O tarihden sonra da, Kadınlar Merkezi isimli iç  örgüt,  çalışmalarını Hilal-i Ahmer bünyesinde sürdürmüş.

 

Batılılaşma akımlarının süregeldiği Tanzimat yılları...

 Salib-i Ahmer isimli yardım cemiyeti, Cenevre’de kurulmuş ve Osmanlı’da  da bir benzerinin kurulmasına esin kaynağı olmuş. Bir yardım cemiyetinin kurulması teklif edilmiş fakat başlangıçta hiç umutlu olunmamış ; ‘bir fayda beklememekle beraber zararı da yok’ denerek Hilal-i Ahmer’in kuruluşuna izin verilmiş.Kuruluş izni, tarihi bir karar; çünkü bu dernek, milli mücadelede halkın ve direniş cephesinin hep yanında mevcudiyet göstermiş.

 

Sultan Abdülaziz ve annesi Pertevniyal Sultan’ın himayesi ve desteğinde açılmış.Daha sonradan ileri gelen devlet erkanlarının eşleri de bu birlikteliğe katılmış ama bu katılım hep sınırlı kalmış.O yıllar batı ülkelerine yakınlık sağlanmaya çalışılan yıllar..Bir konuşmada batıdan gelen ışığa Osmanlı'nın kapılarını kapatmadığı , çok erken vakitlerden itibaren ülkenin doğusunda da şubelerin açılmaya başladığı ve 10 hanım üyesinin olduğu bahsedilmiş.Batılılaşmanın bir  göstergesi olarak da ‘kadın üyeliklerin bulunması’ dile getirilmiş.'Kadın varlığı' modernleşme ve değişim adımı  olarak sunulmuş.

 

Aslında derneğin ilk kuruluş metninde kadınların da üye olabileceği belirtiliyor fakat bu,  ülkenin kadınlar üzerindeki baskıcı tutumuyla sadece kağıt üzerinde kalıyor ,pek rağbet görmüyor.Sonradan derneğe üyelikler oluyor fakat ‘kadınlar kalemi’ ayrı tutuluyor ve merkezle bağlantıya direkt olarak izin verilmiyor.Yazışmalar ve bağışlarda,  aracı komisyonlar oluyor ve kadının dernekte aktif etkinliğine izin verilmiyor.

 

Hilal-i Ahmer,kuruluşundan itibaren batı ile iletişim konusunda hep etkin olmuş.Kurucular içinde devlet erkanının eşleri ve annelerinin de olması toplum gözündeki değerini ve güvenilirliğini pekiştirmiş. İlk yıllardan itibaren sadece yardım çalışmaları değil , savaşta ve barışta Türk halkının yanında bulunarak,siyaset ve ekonomide söz sahibi olmuş.Gelir sağlayıcı girişimlerde bulunmuş,sanatevleri ,kurslar,sergiler açmış.Osmanlı'nın çöküşüyle beraber inişli çıkışlı bir seyire de sahip olduğu olmuş.

 

1911 yılında yeniden yapılanmaya giderek, Trablusgarb ve Balkan savaşlarında etkinlik göstermiş ve önemine daha çok inanılmış.Birinci Dünya Savaşındaki etkinliğinden sonra Kurtuluş Savaşında da büyük desteği olmuş.Bu yıllarda, artık, yöneticilerinin çoğunun hekim  olduğu bir 'aydınlar ocağı' haline gelmiş ve Kurtuluş Savaşı yıllarında bir ' karargah' niteliği kazanmış.Cephe ve cephe gerisindeki askerlere,mübadale ile değişim gösteren göçmenlere,savaş esirlerine,aç kalan sivil halka  yardım edip,  doğal afetlerde de halkın yanında olmuş.

 

 

II.Meşrutiyet’in modernleşme akımları ile beraber pek çok kadın derneği kurulur ve  Hilal -i Ahmer içerisinde kurulacak bir kadınlar kolunun da derneğe çok destek verebileceği düşünülür.Bir kadın doğum uzmanı olan Dr.Besim Ömer Paşa'nın medyayı da arkasına alarak başlattığı çalışmalarla 1912 yılındaki ilk olağan kongresinde 'Kadınlar Merkezi' kabul edildi.Fahri başkanlığını Sultan Reşat'ın annesi ,fiili başkanlığını Sadrazam Kamil Paşa'nın eşinin yaptığı,Dışişleri bakanı Rıfat Paşa'nın ve diğer yüksek bürokratların eşlerinden olmak üzere 100 civarında kadının üyesi  olduğu bir topluluk haline geldi.Hilal-i Ahmer Kadınlar Merkezine verilen destek İttihat  ve Terakki döneminde de devam etti , Enver Paşa'nın annesi  ve Talat  Paşa'nın eşi de merkeze destek verdi.Düzenlediği etkinliklerle yurtiçi ve yurtdışından hatırı sayılır düzeyde bağışlar topladı.

 

 Hastabakıcılık ve hemşirelik kursları açıldı ve öncelikli olarak tanınan ailelerin kızları öncülük etti.Kurs alan kızlar cephede ve cephe gerisinde mesleklerini icra ettiler.Kadınlar Merkezinin düzenlediği sergiler,el ürünlerinin satıldığı pazarlar,müsamere ve balolar bağış toplamak için kullanıldı.Kısa sürede örgütlenerek Avrupa'daki Salib-i Ahmer’e de destek vermeye başladılar.Bu çabuk örgütlenme üzerine, yabancı ülkeler elçiliklerini görevlendirerek bu ilişkinin arttırılmasını  talep ettiler.

 

Kadınlar Merkezi'nin etkinlikleri ve başarıları derneğin imajını daha da parlattı ve yabancı ülkelerle ilişkileri de iyi yönde etkiledi.Yabancı ülkelerle bazı yazışmaların Hilal-i Ahmer Cemiyeti üzerinden yapıldığı da biliniyor.Yine o yıllarda güven telkin ettiği için,yurtdışında yaşayan Türklerin milli mücadele yıllarındaki bağışları da Hilali Ahmer üzerinden yapılmış.

 

Ayrıca kadının toplumda varolması ve eşitlik ilkelerinin    başlangıcı açısından , kadının etkin ve başarılı olduğu böylesi bir cemiyetin olması ülkedeki kadın algısı üzerine olumlu katkılar sağlamış.Anadoludaki mülki erkanın eşlerinin de öncülük etmesi, topluma örnek ve cesaretlendirici bir unsur olmuş.O yıllara kadar  ülkede pek hız bulamayan kadın hareketleri ,Kadınlar Merkezi ile istediği ivmeyi yakalamış.Yardımsever Türk halkının bu kabullenişinde hayır işleri yapılıyor olması da etken olmuş.

 

Kadınlara dernek bünyesinde konferanslar ve eğitimler düzenlenmiş.Kızlara diploma törenlerinin düzenlenmesi ,çekinmeden hocalarıyla tokalaşmaları, fotoğraf çektirmeleri basında paylaşılmış. Müsamerelere daha sonradan erkeklerin de davet edilmesi,kadınların peçeleri atarak Hilal-i Ahmer Çiçek günlerinde çiçek satması ve hilalli rozet satışıyla bağış toplaması o yıllar için başarılması güç adımlar olmuş.Kızların satış yaparken olan görüntülerinin olduğu kartpostalların satışından da gelir elde edilmiş.Bu modern görüntüler Türk kadınının yeni imajı için de yol gösterici olmuş.

 

Cemiyet, ilaç,tıbbi malzeme,sargı bezi ve cepheye ihtiyaç kıyafetler için yüklü miktarda bağış toplayarak  devletin önemli yükünü üzerine almış.

Osmanlı'nın Balkan topraklarını kaybetmesiyle, mübadele yıllarından önceki yıllardan itibaren başlayan bir göçmen akını bulunmaktaydı.Buralardan gelen tüm varlığını savaşta yitirmiş,aç ve yardıma muhtaç göçmenler vardı.Sağlık hizmeti dışında bakım,gıda,barınma,kıyafet gibi ihtiyaçları  vardı. Bu insanlara gelir üretecek iş kazandırmak gerekliydi.Gelen göçmen kadınlara, Kadınlar Merkezi bünyesinde el sanatları öğretildi, çok az bir sürede yüzlerce kadın el sanatlarını öğrendi.Ortaya çıkan ürünler yurtdışı dahil alıcı buldu, gelir elde edildi.Böylelikle göçmenlerin yarattığı mali külfet karşılandı,üzerine askeri ve sivil ihtiyaçlar için para ve malzeme elde edildi. Balkan savaşlarından itibaren askerler için Hilal-i Ahmer Cemiyetinden istenen pamuklu ve yün örgü kıyafetler,battaniye,çorap,eldiven,  Kadınlar Merkezi ve Sanat Evi  tarafından dokundu.Askerlerimizi,kadınların özlemle dokuduğu bu ürünler ısıttı...

 

Kızılay bünyesindeki Kadınlar Merkezi, Türk kadınının cesaret,azim,kararlılık,yaratıcılık gücünü gösterdi, her biri milli mücadelenin birer neferi oldu...Türk kadınının aydınlık yolu, onların açtığı haklı gurur üzerinde kuruldu.

Modern Cumhuriyet kadınını,emekleriyle Onlar 'doğurdular'...

 

Sonsuz saygılarımla...

 

ERKEK EGEMENLİĞİNDE KADIN

ERKEK EGEMENLİĞİNDE KADIN

 

Herşey ihtiyaçtan.. Hani şu feminizm diye burun kıvırdığımız siyasal ve toplumsal duruş da ihtiyaçtan…

Feminizm , 17. Yüzyılda İngiltere’de kapitalizmin gelişmesiyle kendini ‘toplumdan dışlanmış bir kategori’ olarak gören kadının haklı talebiyle konuşulmaya başlanmış.18. ve 19. Yüzyılda kadın toplumsal alandaki konum, durum ve sorumluluğunu sorgulayarak dönüştürme yoluna gitmiş.Günümüze kadar gelişen ve dönüşen feminist yaklaşım, kadının hayatını değiştirecek kararların kadının denetiminde olmadığını savunur.Simone de Beauvoir da “kadın doğulmaz, kadın olunur” diye düşünür.Yani kadın olmak ve edilgenlik, doğuştan itibaren kadın cinsine öğretilir.

Kadının asıl yeri konumundaki aile, modernleşme kültürü ve sanayileşme ile birlikte bu yeni kültüre entegre edilmiştir. Böylelikle yüzyıllardır gelen kadının dışlanması kültürü, bu alana da yansımış ve kadın iş hayatı ve sosyal yaşamdan giderek soyutlanmıştır.

Sosyal toplum örüntüleri kadınların haklarını elde etmeleri ve kullanmaları yönünde zorlaştırıcıdır. Hane ev yaşantısı toplumun en küçük birimidir ve kadına fedakar olmanın öğretildiği birim alandır.Fedakar olma, karşılıksız özveride bulunma, sabretme, hizmet etme, sadık olma gibi değerlerin öğretildiği, yüceltildiği bir birim alan…

Peki bu anlamda ne yapmak gerekliydi? Kadınların bu çarkı kırması için gereken eğitimdi fakat ataerkil düzendeki erkeğin ‘olur’ unu alabilen bir eğitim…Bir süre ulus devlet fikrine sadık ve ona hizmet eden evlatlar yetiştirmek gayesiyle kadının ufkunun açılması tercih edildi.(Berktay, 2003). Yani yine eşitlik ve toplumdaki kadının reddedilemez üretim gücü değil , aynı ataerkil öğretinin devamlılığını sağlama gerekçeleriyle salahiyet verilmiş.

Kadının ekonomik anlamda erkeğe bağımlılığı, sosyal hayattaki güç ilişkisinde de kadını ikincil konuma sokmaktadır. Kadın ve erkeğin yaratılış anlamında farklı olduğu ve iş kollarının bile buna göre sınırlandırılması gerektiği fikri toplumu kadın gibi güzide bir canlıdan mahrum bırakacaktır.Yapılan bir çalışmada yönetim kurulunda kadın bulunduran şirketlerin verimlilik ve gelirlerinin çok daha yüksek olduğu bulunmuş.Çünkü kadın adil, vicdan sahibi,yaratıcı, çalışkan, görevi emir algılayan, disiplinli, düzenli ve bu kadar katı kavrama bir şekilde başararak duygusal zekasını da katabilen bir canlıdır. Kadın kamusal alanda varolmalıdır.Fakat siyaset, ticaret, ekonomik ve diğer alanlarda kadın oranı halen çok az. Kadının yoğunluklu bulunduğu sektörler eğitim, sağlık ve hizmetin ön planda olduğu sektörler.Bu sektörlerde de görevi üst yönetim aşamaları değil..Türkiye’ deki kadınların üçte biri ev hanımıdır. Bence ev hanımlığı, ‘duygusal bakım’ da içeren zor ve hayati bir meslektir, ama kanuni hakları yeterince korunmadığı için kadını güçlü, yeterince hak sahibi ve bağımsız yapamamaktadır.

Eğitim ve akıl, eril iktidar karşısında kadının güçlenmesini sağlayacak ve sessizlik, koşulsuz sadakat, boyuneğme, kabullenme gibi öğretilen ve dayatılan maharetlerle ! , kadını çevreleyen dört duvara hapsini engelleyecektir. Chris Weedon’un tanımladığı ataerkil ilişkinin yani “kadın çıkarlarının erkek çıkarlarına tabi kılındığı güç ilişkisi” nin dışına çıkacaktır. Kadının eğitimi , hayatlarına dair karar alma mekanizmalarında özgürlük, ekonomik, sosyal, kültürel anlamda varolma, kişisel güven kazanma, sosyal yaşama katılma ve başkalarının kendisine yönelik olan sınırlarını belirleyebilme gücü kazandıracaktır.

Bir düşünür; her bireyin üzerinde eşsiz bir desen damgalanmış bir tohum olarak dünyaya geldiğini ve kim olduğunu keşfetmeye ihtiyacı olduğunu söyler. Nüfusun yarısı biziz…Ülkenin köşede bekleyen , gerekirse ! zulmedilen yarısıyız. Ülkenin değerleri için keşfedilmemiş ve kaybedilen özgün iş gücüyüz..Eğitim diyorum ama o yolda da erkeklerden daha yoğun güç, titizlik, özveri, hatasızlıkla ve binbir önkesmelerle mücadele ettiğimizi bilirim. Bu ayrı dava…

Yine de kadının aşkın ruh hali ve becerisini ortaya koyabileceği tek çıkış yolu eğitimdir.

Saygılarımla…

GÜZELLİK ÖNEMLİDİR !

GÜZELLİK ÖNEMLİDİR !

Dünyada her şey ve herkes, her konuda, 'kendince güzel ve iyiyi' bulma yönünde bir gayret içindedir.

Kadın için de güzellik önemlidir, çünkü kişinin bedenini güzel hissetmesi benlik gelişimi açısından önemlidir.Nasıl göründüğümüze dair oluşan fikir, biraz karışık yollardan gelir...Duygu,deneyim,kendimizin ve toplumun kültürel özellikleri ve beklentilerine göre şekillenir.

Kabul edilen güzellik standartlarına yakın değilsek benlik değerlendirmemiz düşük olabilir.Vücudunu beğenmeyen kişilerde depresyon olasılığı daha çok . Ama bu arada, depresyona girince de vücudu kötü algılama başlıyor. Yani yumurta tavuk,tavuk yumurta hikayesi...Bu durum yaşla beraber farklılık gösteriyor.Genç yaşlarda bedenimizdeki problemler depresyona neden olurken,yaş ilerledikçe depresyonda olma hali vücut algımızı bozar oluyor.Yani biz yetişkinlerde, sıkıntılı ruh haline sahip oldukça bedenimiz konusundaki beğenimiz düşüyor.

Beden algımız, beğenimiz yükseldikçe neler oluyor peki ? Kadın gebe kaldığında eğer beden algısı iyiyse, kadının gebeliğe dair kendine güveni daha yüksek olabiliyor.Hatta bu gebelerde cinsel hayatın devamlılığı bile daha mümkün olabiliyor.Cinsel hayatın iyiliği için de bedeni iyi hissetme gerekiyor.

Yine kadın kendini bedenen kötü hissettikçe, meme muayenesi ve jinekolojik muayene gibi mahremlik içeren muayenelerden de kaçıyor.İlginç bir araştırma var: Benlik saygısı,beden algısı ve umut düzeyi yüksek kadınların, rahim ağzı kanseri taramalarına daha çok gittiği ve böylece erken tanının daha çabuk konabildiği gözlenmiş..