KADIN KADINDIR İŞTE !
Submitted by gurayunlu on Mon, 04/26/2021 - 13:47Kadın kelimesi sosyal statü anlamında belirsizlik içerir. Diğerinden daha aşağı statüye koyar, cinsiyetçidir, cinsel ve üremeyle ilgili terimlerle bağdaşır.Zaman zaman da kadını bakire kızdan ayırır. Bakire olmayan anlamında toplumsal namus emniyetini karşılayan bir ifadede kullanıldığı için rahatsızlık vericidir. Bu nedenle son yıllardaki feminist akımlar, kadın kelimesinin yeniden tarifi ve bu kelimenin içini ‘yeniden doldurma’ yoluna gider.
Kadın kelimesinin çağrışımı ve toplumdaki ifadesi her kadının üzerine almak istemeyeceği kadar çelişkilidir. Dil biliminde kötü hisler yaratan ifadelerden bahsederken , yarattığı kötü izlenimi hafifletmek için, bir değiştirme çabasına girilir. Bu her dilde vardır ve ‘örtmece’ , ‘güzel adlandırma’ diye terimlendirilir. Türkçede de üst statüde olan kadınlardan bahsedilirken ‘kadın’ kelimesi kullanılmaz, yerine hanım, bayan kelimesi tercih edilir. Yine diğer dillerde de saygın bir kadından bahsederken asıl ‘kadın’ kelimesine karşılık gelen ifade değil yan anlamlar tercih edilir.
Peki kadın kelimesindeki ve yarattığı duygulanımdaki korkutucu, istenmeyen, kaçınılan izlenim nedir ve nasıl bir canlıyı - burası bir gülen yüz emojisini hakediyor ! - tarif eder?
Bu canlı; saygınlık içermeyen, ürkütücü , sevimsiz, korkulan, taraf olunmayan mıdır ? Biraz da cinsel bir nesne anlamı da içerir mi? Neden akademisyen bir kadın ‘bilimadamı’ dır, akademik kadroların yarısını dolduruyor olmasına rağmen…Son yıllarda değiştirme konusunda çaba gösteriliyor ama, ticaret odasının başkanı kadın olsa da neden O , ’işadamı’ dır . Ya da kadın pilot, kadın doktor, kadın şöför, kadın başbakan diye ifade etmek zorunda hissedilir. Burada söylenmek istenen ‘bu erkek işidir, kadın olmasına rağmen başardı’ demek değil midir? ‘Erkeğe göre’ olan bu tanımlarda ‘erkeğe rağmen’ ifadesi yok mudur?
Toplumsal normlardan beslenen kültürün, kendini ifade şeklidir dil…Jane Sunderland isimli bir yazar cinsiyetçi dilin değiştirilemeyeceği, durdurulamayacağını söyler. Bu ancak toplumsal rollerdeki kadın erkek eşitliğine tam inançla mümkün olacaktır.
Dil, psikolojik şiddetin de bir aracıdır, gösterilen şiddetin maduru, ‘ kadın ‘ kelimesine reva görülendir ve ‘ kadın ‘ kelimesiyle kastedilen betimlemedir. Bu nedenle kadın kimliğine saygı oluşmadıkça ve buna gönülden inanılmadıkça cinsiyetçi ve ayırıcı söylemler hep olacak, bu da kadının sosyal rolleri açısından ayırımcılığı pekiştirmeye devam edecektir.
Bu pekiştirici etkiden sıyrılmak için iyileşmeye konuştuğumuz dilden başlamalıyız. Kadın kelimesinin yarattığı duygulanımın, düşük statü ve cinsellik içeren basamaktan, saygın, emekçi, yaratıcı, üretici platforma taşınması gereklidir.
Kadın ve erkeğin biyolojik farklılığına inanmakla beraber asıl olan, kadının hayata kattıkları ile ona biçilen rolün tezatlığıdır. Kadın Türk toplumunun ve diğer toplumların büyük emekçisidir, toplumun yarısıdır; fakat ‘dile gelince’ kadına biçilen rol ve yeterlilik onu ikinci sınıfa koymaktadır. Asıl farkedilmesi gereken, kadını biçimlendiren toplumsal rollerden kadının kendi öznelliği, çalışkanlığı ve yaratıcı gücüyle sıyrılıp, nasıl farklılık katabildiğidir.
Kadın buna muktedirdir…
Saygılarımla…