Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar
GENİTAL SİĞİLLER
HUMAN PAPİLLOMA VİRUSLER (HPV):
Genital bölgeyi tutan 30'a yakın HPV tipi saptanmıştır. Genital bölge siğilleri en çok HPV tip 6, HPV tip 11, HPV tip 16, HPV tip 18 ve HPV tip 31 ile olmaktadır. HPV tip 16 ve HPV tip 18 özellikle serviks kanserinin etiyolojisinde rol alır. İnvazif serviks kanserlerinin %80-100‘ünde saptanırlar.Genital papillomlar (condylomata acuminatum) dış genitallerde ve anüs çevresinde yerleşir.
HER CİNSEL İLİŞKİDE SİĞİL BULAŞMASI OLUR MU?
HPV ile enfekte partnerle ilişki sonrası 2/3 ünde HPV enfeksiyonu gelişir ve bu enfeksiyonun 3/4 ü belirti vermeden yaşanır. Cinsel aktif kadınların % 50 sinin en az bir tipiyle enfekte olduğu bilinmektedir.
HPV İLE RAHİM AĞZI KANSERİ İLİŞKİSİ
HPV virüsü rahim ağzı kanseriyle ilişkili olduğundan yüksek riskli HPV ve düşük riskli HPV olarak ikiye ayrılmıştır. Genital HPV ile yaşam boyu edinilen cinsel eş arasında ve erkeğin edinmiş olduğu cinsel eş arasında yakın ilişki vardır.
Rahim ağzı kanserleri nin %70 i HPV 16-18 ile olmakta fakat genital siğillerin %90 ında ise HPV 6-11 sorumlu tutulmaktadır.
GENİTAL SİĞİL BULAŞMASINDA NELER OLUR ?
En yüksek LSIL sıklığı HPV enfeksiyonundan sonraki 6. ayda olur.Rahim ağzı kanserinin ortalama görülme yaşı 50, HGSIL in gelişme yaşı 28 dir.Bu yüzden kansere dönüşte uzun bir sürecin olacağı düşünülmektedir ve bu nedenle smear testi gereklidir.
HPV aynı zamanda anüs ,penis, dış dudaklar,ağız,boyun bölgesindeki cilt kanserlerinde de etkilidir.
Önemi belirlenemeyen atipik hücreler şeklinde ifade edilen ASCUS ise LGSIL,HGSIL ya da enfeksiyöz sürece dair tam bilgi vermeyen ancak normalin dışındaki hücreleri ifade etmektedir.
ASCUS saptandığında HPV DNA tayini ,3-4 ay sonra smear tekrarı ve kolposkopi yapılabilir.
Eğer smearde ASC-H, LGSIL,HGSIL tespit edilirse direkt kolposkopi ve gerekirse kolposkopi eşliğinde biopsi önerilir.Kolposkopi bugünkü altın standarttır.Hasta kolposkopiyle takip edilemeyecekse HPV DNA ile takip iyi olabilir.Tedavi başarısında HPV DNA düzeyi tedavi başarısını gösterebilir.
GENİTAL SİĞİL TANISI
Smear testi en sık kullanılan yöntemlerden biridir.Tanıda koilositozisin gösterilmesi, hibridizasyon ve PCR yöntemi ile HPV DNA saptanması en duyarlı yöntemlerdir. HPV tanısında kanda serolojik testler bulunmamakta ve hücre kültürü yapılamamaktdır.Hangi HPV tipi nin siğile yolaçtığını siğili alarak veya en azından sürüntüsünü alarak öğrenmek gibi bir şansımız var.
HPV TEDAVİSİ :
Tedavide siğil kriyoterapisi ( siğil dondurma ), polip elektrokoterizasyonu yani polip koterizasyonu ( siğil koterizasyonu veya siğil yakma ) uygulanır. Yakıcı ajanların uygulanması (siğilde podofilin tedavisi , siğili triklorasetikasit ile yakma ), DNA sentez inhibitörlerinin kullanımı (siğilde 5-flourourasil tedavisi ) denenebilir.
Oluşan siğillerin tedavisinde altın standart cerrahi, bazı asitli ilaçlarla tahribat, kriyoterapi, koterle veya laser tedavisiyle yok etmektir.Bunlara rağmen siğilin tekrarlama sıklığı fazladır.Bu durumda hiç bıkmadan mücadeleye devam etmek gereklidir.Tırnakların kısa kesilmesi ( siğil kaşıntısı çok olacağından ) iyi olur.Siğilde genital temizlik de cildi travmatize eden yöntemler kullanmamak gerekir.En iyisi tüy dökücü krem, kıllar için laser uygulamalarıdır. Bazen kendiliğinden de yok olabilir.Bu savunma sisteminin genital siğillerdeki rolünü göstermektedir.Son yıllarda savunma sistemini destekleyen ilaçlar da kullanılmaya başlanmıştır.
Kullanılan aşılarla enfeksiyon ve kanser öncüsü hücrelerin oluşumu %90-100 lere kadar önlenmektedir.
GONORE (BEL SOĞUKLUĞU):
Enfeksiyon ajanı gram (-) diplokok türü bakterilerden neisseria gonorhoaedir. Çoğunlukla cinsel ilişkiyle bulaşır. Genellikle alt genital sistem olmak üzere çeşitli müköz membranları da tutabilir.Bakteri oldukça dayanıksızdır. Kültürde birkaç günde ölür. 55 °C‘de 5 dakikada ölür. Tuvalet kapaklarında 18 saat, ıslak havluda 10-24 saat yaşayabileceği bildirilmiştir. N.gonorrhoeae sadece insanlarda hastalık yapar.
Genelde alt ürogenital sistem ve gözleri tutma eğilimindedir.Cilt gonokok infeksiyonları na dayanıklıdır. Genelde birebir temas yoluyla epitel hücreleri arasından geçerek doku altına ulaşırlar. Lenf ve kan yoluyla yayılım görülür. Mukozalarda ödem gelişir ve ltihaplanma olur,parçalı lökositlerle irin oluşur.
BEL SOĞUKLUĞU BELİRTİSİ NEDİR ?
Bel soğukluğu belirtilerinden biri akışkan beyaz renkli krema görünümünde akıntıdır. Erkeklerde hastalık genelde belirtisiz seyreder. Kadın genital gonokok infeksiyonu en sık üretrit yapar. Yine vajinal kanala açılan bezlerde enfeksiyon yapabilir.Bartolin bezi, skene bezi gibi. İnkübasyon süresi 10 gündür. Yani şüpheli ilişkiden 10 gün sonra bel soğukluğu enfeksiyonu belirtileri görülmeye başlanabilir.
Enfeksiyonlu kadınların %50‘si belirti vermez. Gonoreli kadınların %10-20‘sinde enfeksiyon iç genital organlara yayılır.En önemli sıkıntı enfeksiyon sonrası tüplerde yapışıklık ve buna bağlı gelişen infertilitedir.
BEL SOĞUKLUĞU OLAN GEBELERDE NELER OLABİLİR :
Gebelikte bel soğukluğu olursa düşükler, erken amnion mayi gelişleri, erken doğum, bebek zarlarında enfeksiyonlar , yenidoğanda göz ve farinksde enfeksiyonlar görülebilir.
Hasta anneler hamileyken , doğum sırasında veya sonrasında bebeklerine gonore bulaştırabilirler.Bundan en sık konjonktiva etkilenir (oftalmia neonatarum) ve doğumdan 2-3 gün sonra her iki gözde akıntı ile karakterizedir. Körlüğe neden olabilir.
GONOREDE TANI :
Gram boyamada bol parçalı lökositler ve bunların dışında veya sitoplazmasında gruplar halinde gram (-), kahve çekirdeği şeklinde diplokoklar görülür. Kesin tanı için kültür gereklidir. Ekim için en çok çikolatamsı agar, Thayer-Martin ve kaynamış kanlı jelöz agar tercih edilir. Gonorenin tanısında yeni yöntemler; ELISA, PCR, LCR, direk floresan mikroskobisi dir.
BEL SOĞUKLUĞU TEDAVİSİ :
Gonorede tedavi de Penisilin, Tetrasiklin , Sefiksim , Seftriakson , Siprofloksasin , Oflaksasilin, Levofloksasin kullanılabilir.Gebelere eritromisin verilebilir.
GENİTAL KLAMİDYA İNFEKSİYONLARI:
Bakteriyel cinsel ilişkiyle geçen hastalıklar arasında ilk sırada yer alır. Yenidoğanda ölüme yolaçan problemler yaratabilir. Klamidyalar zorunlu hücre içi bakterilerdir. İnfekte ettikleri hücrelerin stoplazmasında 'inklüzyonlar' yaparlar. Chlamydia trachomatis, chlamydia psittaci ve chlamydia pneumoniae en sık görülenleridir . Dış membran proteinlerine
göre çeşitlere ayrılırlar.
E, F, D tipleri: ürogenital infeksiyonlar (%60-70).
L1, L2, L3 tipleri: lenfogranuloma venereum.
A, B, Ba, C tipleri: Trahom.
B, D, E, F, H, I, J, K tipleri: genital infeksiyonlar ve yenidoğan pnömonisi
LENFOGRANULOMA VENERUM (LGV):
L1, L2 ve L3 tipleri sorumludur. Kuluçka dönemi 3-20 gündür. Üç dönemi vardır;
1. Dönem: papül, vezikül ve şankır.
2. Dönem: lenfadenopati, ateş, bulantı, kusma, baş ağrısı, kas ağrıları, artrit, konjonktivit, perikardit ve meningoensefalit gibi sistemik bulgular.
3. Dönem: fibrozise bağlı anorektal ve genital sekeller.
DİĞER GENİTAL KLAMİDYAL İNFEKSİYONLAR:
Genellikle asemptomatik veya hafif belirtilerle seyreder. Mükopürülan servisit şeklinde görülür (%80) ve endometrit eşlik edebilir (%40). İç genital organ enfeksiyonları tabloya eklenebilir. Klamidya enfeksiyonunda infertilite riski infeksiyonun geçirilme sayısı ile orantılıdır. Ayrıca peritonit denilen karın zarı iltihabı, perihepatit (Fitz-Hugh-Curtis sendromu) ve perisplenit yapabilir.
Gebelikte düşük , erken doğum eylemi, ölü doğum, erken amnion gelişi , bebek zarlarında enfeksiyon, doğum sonrası ateş, yenidoğanda konjonktivit ve pnömoni gelişebilir.
KLAMİDYADA TANI :
Alınan örnek Giemsa ve immünofloresan yöntemi ile boyanır ve intrastoplazmik inklüzyon cisimcikleri aranır. Hücre kültürü, antijen saptanmasına yönelik floresan mikroskobi (DİF), enzim immunoassay (EIA), PCR, kompleman birleşme testi kullanılabilir. Salgısal IgA'nın saptanması serum antikor tayininden daha duyarlıdır.
Tedavide Tetrasiklin , Doksisiklin , Azitromisin kullanılır. Gebelerde ilk seçilecek antibiyotik eritromisindir. Tetrasiklin, eritromisin ve rifampisin LGV‘un her döneminde etkilidir.
SİFİLİZ:
Treponema pallidum denen bir ajan sayesinde olur. Karanlık alan mikroskobunda saptanır. Giemsa ve gümüşleme yöntemi ile soluk pembe renkte boyandığından -pallidum- adını almıştır. Bakteri vücut dışında oldukça dayanıksızdır, kuru ortamda ve tuzlu suda çok kısa sürede ölürler, antiseptiklere karşı çok duyarlıdırlar . Enfeksiyon ajanı 0-4°C'deki kanda 1-3 gün yaşayabilir ve bu özelliği kan transfüzyonları ile bulaşmada önemlidir.
SİFİLİZİN BELİRTİLERİ :
Sifiliz birçok organı tutabilir.Bu enfeksiyonlar çok değişik klinik tablolarla ortaya çıkar. Genital ülserler ile karekterize infeksiyöz cinsel yolla geçen bir hastalıktır. Cinsel ilişki, direkt temas (birinci ve ikinci devir lezyonlarına), enfeksiyonlu doğum kanalından , plasenta yoluyla ve kan nakliyle bulaşabilir.
SİFİLİZ EVRELERİ:
1 . Dönem sifiliz (şankır veya yara dönemi):
Temastan yaklaşık 3 hafta sonra (10-90 gün) enfeksiyon ajanının giriş yerinde gelişen ülserle karakterizedir. Papül denilen şekilde başlar ve kısa sürede ülserleşir. Şankr tabanı sert, etrafı şarap kırmızısı renginde, ağrısız, yuvarlak veya oval, seröz sızıntılı bir ülserdir. % 95 genital bölgede , %5 ekstragenital bölgede yerleşir. Şankırı takiben 1 hafta sonra bölgesel lenfadenopati (LAP) gelişir. Tedavi edilmeyen şankır, 6-8 hafta içinde kendiliğinden iyileşir, bazen fark edilemeyecek kadar küçüktür ve gözden kaçabilir. Şankr döneminde karanlık alan mikroskobunda bol T.pallidum saptanabilir.
2 . Dönem sifiliz (roseol dönemi):
Şankr‘dan 2-10 hafta sonra T.pallidum tüm organlara yayılır ve 2. dönem başlar. 1.dönemdeki hastaların %75'i iyileşir. Geriye kalan %25 hasta 2.dönem sifilize geçer. 2. dönem sifiliz yaygın LAP, grip benzeri tablo ve mukokutanöz lezyonlarla karakterizedir. Deride makülo-papüller (roseol) lezyonlar , oral mukozada müköz plaklar, anogenital bölgede kondiloma lata gelişir. Sifiliz menenjiti , gözde koriyoretinit ve kemiklerde periostitler de görülebilir. İkinci devir sifiliz tüm organlarda spiroketlerin en çok bulunduğu ve hastalığın en bulaşıcı olduğu dönemdir. Hastalığın bu ilk iki dönemini geçiren kimselerin ortalama %25'inde belirtiler tedavisiz kaybolabilir ve spontan iyileşme görülebilir. %25'lik bir kısımda ise latent sifiliz gelişir. Latent sifiliz , klinik belirtilerin olmadığı fakat serolojik testlerin pozitif olduğu tablodur. Erken latent evre (ilk 1 yıl) bulaşıcıdır fakat geç latent evre bulaşıcı değildir.
Vakaların geri kalan %50‘sinde ise üçüncü dönem sifilize geçiş görülür.
3 . Dönem sifiliz (gom dönemi):
Başlangıç infeksiyondan 3-5 yıl sonra ortaya çıkar. Hiç tedavi almamış veya yetersiz tedavi edilmiş hastaların küçük bir kısmında gelişir. Sifiliz granulomları ile karakterize sistemik bir hastalık gelişir ve bu dönemin esas lezyonu gom'dur. Gom deride en çok alt ekstremitelerde lokalize olur. Ayrıca karaciğer, kemik, kardiyovasküler sistem, merkezi sinir sistemine, mideye, göze yerleşir ve yerleştiği organa göre bulgu verir.
KONJENİTAL SİFİLİZ:
T.pallidium plasenta yoluyla fetüse geçebilir. Gebeliğin ilk 4 ayında sifilize bağlı intrauterin enfeksiyon çok nadirdir. Dördüncü aydan sonra infekte olan fetüslerde, infeksiyonun şiddetine göre ölü doğum , neonatal hastalık, latent enfeksiyon ve düşük gelişebilir. İnfekte fetüs zamanında canlı olarak doğabilir ve zamanla konjenital sifiliz belirtileri gösterebilir. Konjenital sifilizin en erken belirtileri rinit ve hemen arkasından avuç içi, ayak tabanı, ağız ve anüste yoğunlaşan diffüz makülopapüller lezyonlardır.Bu lezyonlarda bol spiroket bulunur.
KONJENİTAL SİFİLİZ BULGULARI :
İntertisyel keratit, hutchinson dişleri, semer veya sokrat burnu denilen çökük burun, kılıç kını tibia, zeka ve gelişme geriliği, santral sinir sistemi bozuklukları, splenomegali, anemi, trombositopeni, sarılık, infekte karaciğer ve immün-kompleks glomerulonefriti olabilir.
Tedavi edilmeyen çocuklar 6-12 ay yaşarlarsa latent döneme girerler.
Laboratuvar tanıda histopatolojik inceleme , karanlık saha mikroskopisi, direkt fluoresan antikor testi kullanılır.
Serolojide tarama ve tedavi takipde nontreponemal test (reaginic testler) kullanılır. RPR, VDRL. Doğrulama testi olarak Treponemal testler kullanılır. MHA-TP (microhemagglutination assay with t. pallidum), FTA-ABS (fluorescent treponemal antibody-absorbtion test), EIA (treponemal-based enzyme immunoassay).
VDRL VE RPR :
Bu testler infeksiyondan 4-5 hafta sonra pozitifleşir. Hastaların %25-30'da geç latent evrede negatifleşir. Tedavi edilmiş 1. dönem sifilizli olguların %60‘ında 4-12 ay içinde negatifleşir.
Yalancı negatiflik çok erken enfeksiyonda, latent dönemde, 3. dönemde ve 2. dönemde de prozon fenomenine bağlı olarak görülebilir.
Yalancı pozitiflik gebelik dâhil bir çok durumda görülebilir.
FTA-ABS, MHA-TP VE EIA:
Sensitivite ve spesifiteleri oldukça yüksektir. Enfeksiyonun 3. haftası içinde pozitifleşirler. MHA-TP daha popülerdir. Geçirilmiş hastalıkta EIA, FTA-ABS‘den daha sensitiftir.
DÖNEME GÖRE SENSİTİVİTE/SPESİFİTE EN YÜKSEK OLANLAR:
1.dönem: FTA-ABS / EIA.
2. dönem: RPR, VDRL, FTA-ABS, MHA-TP / EIA.
Latent: MHA-TP / EIA.
3.dönem: FTA-ABS / EIA.
SİFİLİZ TEDAVİSİ :
Tedavide Prokain penisilin veya benzathine penisilin kullanılır.
Erken sifilizde, ilk 2.400.000 ünitelik bir enjeksiyondan sonra üçer gün ara ile 1.200.000 IÜ prokainli penisilin 14‘ncü güne kadar devam edilir.
Geç sifilizde bu tedavi 21 gün sürer.
Penisilin allerjisi varsa, gebe olmayan hastalarda doksisiklin 2×100 mg/gün, 2 hafta,
tetrasiklin 4×500 mg/gün, 2 hafta,
eritromisin 4×500 mg/gün, 2 hafta süre.
Geç sifilizde bu süreler 4 haftaya uzatılır.
Nörosfilizde daha yüksek dozlar gerektiğinden iyi BOS düzeyi sağlayan penisilin G‘yi 24 milyon IU/gün hesabı ve infüzyon yöntemiyle 3 hafta süre ile vermek gerekir. Tedaviyi takiben 3,6 ve 12. aylarda nontreponemal (VDRL) testler tekrarlanır.
Herhangi bir evrede 4 katlık bir titre artışında tedavi tekrarlanır.
Erken gebelik döneminde sifiliz tanısı alan bir hastaya 5. Gebelik ayında bir kür daha erken sifiliz tedavisi uygulanır. Penisilin allerjisi olan gebeler e eritromisin önerilir. Eritromisin anneyi tedavi eder, ancak plasentayı geçişi fetüsü tedavi edecek konsantrasyonda olmadığından, doğumdan sonra bebeğe bir kür penisilin tedavisi önerilir.
ŞANKROİD:
Cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklardandır. Etken Gram (-) haemophilus ducreyi dir. Bu ajan fiziksel ve kimyasal maddelere karşı çok dayanıksızdırlar. Kuru ortamda çabuk ölürler. Deri veya mukozalarda çatlak ve sıyrık gibi zarar görmüş alanlardan vücuda girer. Kuluçka dönemi 2-7 gün arasında değişir.
ŞANKROİD BELİRTİSİ :
Başlangıç lezyonu papüldür. Papül 24-48 saat içinde püstüle döner ve daha sonra hızla yumuşak ülser gelişir. Kendi kendine bulaştırma nedeni ile çok sayıda ülser görülebilir. Ülserle birlikte %50 vakada tek veya çift taraflı ağrılı inguinal LAP gelişir. Tedavi edilmezse iltihaplanma ilerler (%50-60) ve periadenitle karakterli bubo formasyonu gelişir.
Mikroskopik inceleme için örnekler yara tabanından veya lenf bezlerinden alınır.Tanıda en önemli yöntem kültürdür. Gram boyamada bipolar boyanmış, zincir oluşturan ve gram negatif koko basil şeklinde bakterilerin görülmesi tanıyı güçlendirir. Giemsa ile hazırlanmış yaymada tek tek veya yığınlar halinde , birbirine bağlanmış , balık sürüleri halinde görülürler.
ŞANKROİD TEDAVİSİ :
Eritromisin , azitromisin, seftriakson tedavi sağlar.
GRANULOMA İNGUİNALE (DONOVANOZ):
Genital granülomatöz doku oluşturması ile yavaş seyir gösteren ve genellikle genital ülserasyon şeklinde meydana gelen bir hastalıktır. Ajan kapsüllü ve gram negatif calymmatobacterium granulomatis tir. Bakteri hücre stoplazmalarında sayısız kapsüllü bakteri içeren, Donovan cisimcikleri meydana getirirler. Kuluçka süresi 8-80 gündür.
GRANULOMA İNGUİNALE BELİRTİSİ :
Küçük, ağrısız bir papül veya sert bir nodül halinde başlar. Kısa sürede ülserleşerek kahverengi, kırmızı yuvarlak kenarlı, tabanı kirli kırmızı renkte kaldırım taşı görünümünde granülomatöz bir şekil alır. Üzerinde enfeksiyon oluşmadıkça ülser ağrısızdır. Lezyonlar genellikle kendiliğinden iyileşir ve skar dokusu bırakır. Çok ağır vakalarda fibröz oluşumlar lenf yolunu tıkar ve sonuçta lenf ödem meydana gelir. Tanı klinik belirtilerle birlikte giemsa, leishman veya wright boyaları ile ve gümüşleme tekniği ile boyanarak hücre içi Donovan cisimleri aranır. Kültürü zor olmakla birlikte denenebilir. İmmünofloresan test, özgül ve duyarlı bir yöntem olarak önerilmektedir.
GRANULOMA İNGUİNALE TEDAVİSİ :
Tedavide Tetrasiklin , doksosiklin ve trimetoprim sulfametaksazol kullanılır. Dirençli vakalarda kinolon grubu veya aminoglikozid grubu antibiyotikler eklenebilir. Gebelerde ise eritromisin önerilmektedir.
GENİTAL MİKOPLAZMA İNFEKSİYONLARI:
En sık Mycoplasma hominis ve Ureoplasma urealyticum sorumludur ve genital bölgede normal florada bulunurlar. Bakterilere benzer fakat hücre duvarları yoktur. Gram (-) tirler ve pleomorfizm gösterirler. Mikroorganizmaların en küçükleridir. Mikoplazmalar ozmotik ortam değişikliklerine, nemli ısıya ve dezenfektanlara duyarlıdır. U.urealyticum'un patojen suşları konak direncinin düşmesine bağlı olarak nongonokoksik üretrit etkeni olabileceği bildirilmiştir. M.hominis salpenjit, pelvis abselerine ve doğum sonrası ateş, ergenlik döneminde vajinit yapabilir. U.urealyticum bebek zarlarında enfeksiyona bağlı düşük, erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebeklere ve gelişme geriliğine neden olabilir. Tanıda ELISA, PCR, kompleman birleşme testi, hemaglütinaston inhibisyon testi, indirek immunofloresan testi kullanılır. Tedavi: Tetrasikline yanıt vermeyen üreoplazma infeksiyonlarında 6 hafta süreyle eritromisin tedavisi uygulanmalıdır. Tetrasikline dirençli M.hominis infeksiyonlarında ise linkomisin veya klindamisin gibi diğer antibiyotiklerin eklenmesi gerekebilir.
GARDNERELLA VAGİNALİS:
Gardneralla vaginalis kadınların %55‘nin normal florasında bulunur. Üretrit ve nonspesifik vaginitlerden sorumludur. Vaginitli hastalarda sulandırılmış süt görünümünde ve ölmüş balık kokusunda vaginal akıntı gelişir. Akıntıda lökositler ve G.vaginalis' lerin kümeler şeklinde yapıştıkları epitel hücreleri (Clue cells=yumak hücreleri) görülür. Gebelikte erken membran rüptürü, preterm doğum ve koriyoamnionite neden olabilir. Ayrıca doğum ve düşük sonrası endometritlere neden olabilir. Düşük sonrası pelvik inflamatuar hastalık riskini arttırır. Yenidoğanda G.vaginalis sepsisi görülebilir. Tanıda akıntı sürüntüsünden Gram boyaması ve kültür yapılır. Akıntıya %10 KOH damlatıldığında balık kokusunun duyulması (Whiff testi) tanıda önem taşır. Tedavide laktobasilleri etkilemeden anaeropların üremelerini engellemek önemlidir.
Nitromidazol türevleri (ornidazol, metranidazol).
B GRUBU STREPTEKOKLAR (BGS):
Gram pozitif ve beta hemolitiktir. BGS 'lar ölü doğuma, abortusa , neonatal sepsis ve menenjite, doğum sonrası annelerde ve vücut direnci baskılanmış hastalarda ciddi infeksiyonlara neden olurlar. Tedavide ilk tercih penisilin G‘dir. Ayrıca eritromisin, kloramfenikol, sefalosporin, vankomisin, imipenem, aminoglikozitler ve klindamisin de etkilidir.
GENİTAL UÇUKLAR
Genital bölgenin viral hastalıklarından biridir.
HSV-II genital mukozada HSV-I' den daha yüksek düzeylerde ürer. HSV-II ile oluşan genital infeksiyonun tekrarlaması , HSV-I ile oluşan genital infeksiyondan daha yüksektir.Primer genital herpes 'in yaklaşık %80 'i HSV-II tarafından oluşturulmaktadır.
GENİTAL UÇUK BELİRTİLERİ NELERDİR?
Belirtisiz infeksiyon oranı yaklaşık %50'dir.Cinsel bölgede yan yana içi su dolu küçük kabarcıklar olur.Bu kabarcıklar patlar ve zamanla kabuklu yaralara döner.Genital uçuk enfeksiyonu nda ilk enfeksiyon genelde ağrılı ve ateşlidir.Tekrarlayan ataklar ilk hastalıkdan daha hafif seyreder ve zamanla şiddeti ve sıklığı azalır. Aktif lezyon bulaşmayı artırır.
Vulva, vajina, serviks, üretra ve/veya dış genitallerde ülserleşen veziküler lezyonlar gelişebilir. Ağrı, kaşıntı, kızarıklık, şişlik, akıntı, idrarda yanma ve inguinal LAP yapabilir. İlk ve tekrarlayan genital HSV-I ve II infeksiyonuna servisit eşlik edebilir.
İlk herpes infeksiyonu nda, lezyonların ortalama süresi erkeklerde 11 gün ve kadınlarda 12 gündür. Yakınmalar hastalığın 8-10. günlerinde en fazladır. Merkezi sinir sistemine yayılım sonucu %10 oranında hafif menenjite neden olabilir.
HANGİ DURUMLAR GENİTAL UÇUĞU ARTTIRIR?
Genital uçuğun artmasının nedeni cinsel eş sayısının artması, güvenli seks yapılmaması, şüpheli cinsel ilişki, az belirti veren enfeksiyonların yaygınlaşması, korunmasız cinsel ilişki , gençlerde dudak uçuğu riskinin azalması ve bu yüzden genital uçuklara karşı savunmanın azalması sayılabilir.
GENİTAL UÇUKTA BULAŞMA NASIL OLUR?
Bulaşma enfeksiyonlu deri veya mukozaya direkt temas ile olur.Aktif enfeksiyonun olmadığı dönemlerde de bulaşma olabilir.Dolayısıyla bu dönemlerde de prezervatif kullanımı özendirilmelidir.
Enfekte bir erkekle ilişkide bulunan bir kadında genital herpes bulaşma riski %80-90'dır.
GENİTAL HERPES TANISI :
HSV' nin saptanması için kesin yöntem virus kültürüdür. En yüksek virus düzeyi veziküler lezyonlardan elde edilir. Hücre kültürlerinin immünofloresan boyamasıyla tanı doğrulanabilir. En hızlı tanı yöntemi viral proteinlerin direk aranmasıdır; ELISA, lateks agglutinasyon, lezyon ve doku biyopsilerinin immunohistokimyasal boyanması , HSV antijen spesifik monoklonal antikorların kullanıldığı direkt veya indirekt immunofloresan yöntemleri, PCR tanıda en duyarlı yöntemdir. IgM antikorlarının varlığı primer ve rekurren infeksiyonlar için ayırt edici değildir.
GENİTAL UÇUK TEDAVİSİ
Genital herpes tedavisi nde ilk genital uçuk tanısı alan hastalarda muhakkak ciddi bir tedavi verilmelidir.Tekrarlayan enfeksiyonlarda da tedavi verilir .
İlk enfeksiyonu uzun süren kişilerde tekrarlama riski de çok olmaktadır. Dudak uçuğunun olması genital uçuğa karşı direnci arttırabilir.
Genital uçukta kullanılan ilaçlar sistemik ve yüzeysel kullanılan antiviral ilaçlardır.Tedavide Asiklovire, valasiklovir, famcyclovir, vidarabin (adenin arabinoz) kullanılır.Genital uçuktan kurtulma pek mümkün değildir.Hızlı ürer ve duyu sinirleri ganglionunda latent infeksiyon oluştururlar. Virüs sinir hücrelerine yerleşir ve vücudun savunma sisteminin bozulduğu anlarda açığa çıkar.
GENİTAL UÇUK KANSER YAPAR MI?
Genital kanserli hastalarda az da olsa antijenlerine rastlanmaktadır.Fakat HPV virusüyle birlikteliği de çok olduğu için kanser yapıcı etkinin daha çok HPV virusu olduğu düşünülebilir.
GENİTAL UÇUKTA DOĞUM
Yenidoğan herpes enfeksiyonu nu doğum sırasında edinir. Yeni doğanlarda herpes ensefalit ve şiddetli mental bozukluk yapma eğilimindedirler. Primer HSV infeksiyonunda vaginal yolla doğan bebeklerde infeksiyon riski %40'dan fazlayken , tekrarlayan HSV infeksiyonunda bu oran %5' dir. Ancak neonatal herpesli bebekler in %70'inden fazlası belirti vermeyen annelerden doğar.
SİTOMEGALOVİRUS (CMV):
Görülme sıklığı toplumlarda %30-100 arasındadır. Sosyoekonomik düzeyi düşük toplumlarda daha sıktır.
Genellikle belirtisiz infeksiyon şeklinde görülür. Hastalık kısa sürede kendiliğinden iyileşir, ama virus salgılanması uzun süre devam eder.
CMV NASIL BULAŞIR ?
CMV yakın insan teması ile bulaşır. Virus ağız, vajina veya servikal salgılarda , idrar, süt, meni ve kanla bulaşabilmektedir.
CMV ile bir kez infekte olan birey virusu hayat boyu taşır. Çocuklar başta olmak üzere, enfekte bireylerin %10'u virusu hemen her zaman çevre ortamına saçarlar. Erişkinlerde cinsel yolla bulaşma olabilir.
GEBELİKTE CMV ENFEKSİYONU GEÇİRİLİRSE NE OLUR ?
CMV en sık görülen anne karnında geçirilen enfeksiyon nedenidir. Gebelik sırasında geçirilen primer CMV infeksiyonunun fetus infeksiyonu ile sonuçlanma oranı %35-50, tekrarlayan infeksiyonlarda %0.2-2 dir. Gebeliğin erken dönemindeki infeksiyon fetüsü daha yüksek oranda etkilemesine karşılık gebeliğin son trimesterdeki infeksiyon bebekte daha fazla harabiyet oluşturmaktadır.
Doğum sonrası ve doğarken geçirilen enfeksiyon, anne karnındaki infeksiyondan daha yaygındır. Doğum sırasında rahim ağzından CMV saçılımı %10 olguda olur.
CMV SİTOMEGALOVİRÜS SÜTE GEÇER Mİ?
Süt veren annelerin %10-20‘si sütle CMV saçar ve bu annelerin bebekleri %50 oranında sütle infekte olma riski taşırlar.
CMV SİTOMEGALOVİRÜS TANISI :
Tanıda birçok yöntemle IgM ve IgG türü özgül antikorlar saptanabilir. Hibridizasyon ve PCR yöntemi ile CMV DNA saptanması mümkündür. Ayrıca viral proteinlerin saptanmasına yönelik testler de kullanılabilir.
CMV TEDAVİSİ :
Sitomegalovirüs tedavisi nde Gansiklovir ve foskarnet (fosfonoformik asit) kullanılır. Sağlıklı kişilerdeki primer CMV infeksiyonunda antiviral tedavi önerilmemektedir. Konjenital infeksiyonlarda ise antiviral tedavi klinik olarak etkisiz olsada virus salgılanmasını azaltması açısından yararlı olabilir.
MOLLUSKUM KONTAGİOSUM:
Etken bir pox virüs olan molloskum kontagiosum'dur. Genellikle çocukların ve genç erişkinlerin hastalığıdır.
MOLLUSKUM NASIL BULAŞIR :
Çocuklarda molluskum virusu genellikle cinsel yol dışında deriyle direkt temas sonrası bulaşır. Erişkinlerde ise hem cinsel yolla hem de direkt temas ve kişinin kendi kendine bulaştırması ile bulaşır. Primer lezyon 2-5 mm çapında göbekli papüllerdir. Ayak tabanı ve avuçlar hariç vücudun her yerinde bulunabilir. Lezyonlar genellikle kendi kendilerini sınırlar fakat yıllarca kalabilirler de. Tanıda klinik görünüm genellikle yeterlidir. Biyopsi ile molluskum cisimcikleri ( molluskum incisi ) gösterilebilir. Serum antikorlarının ölçülmesine yönelik kompleman fiksasyon, nötralizasyon, immünofloresan ve jel difüzyonu kullanılabilir.
MOLLUSKUM TEDAVİSİ :
Tedavide keskin bir küret ile kürete etmek genelde yeterlidir. Kriyoterapi, elektrokoterizasyon da yapılabilir.
HEPATİT VİRUSLERİ: HEPATİT A, HEPATİT B VE HEPATİT C
B hepatit cinsel ilişki ile geçer ve kan yolu ile bulaşır. C Hepatitin başlıca bulaşma yolu kan yoludur fakat tükrük, idrar ve meni gibi vücut salgılarında virusun bulunması, yakın temas ve cinsel yollarla da bulaşmanın olabileceğini düşündürmektedir. HCV'nin cinsel yolla bulaştığını destekleyen çalışmaların yanı sıra, cinsel yolla bulaşma riskinin yok denecek kadar az olduğunu savunan araştırmalarda vardır.
HUMAN İMMUNODECİENCY VİRUS (HIV) AIDS :
HIV edinsel immun yetmezlik sendromu (AIDS) etkenidir. HIV II, HIV I‘e göre seksüel yolla üç defa, vertikal yolla 10 defa daha az bulaşma riskine sahiptir. HIV 'in başlıca bulaşma yolları cinsel temas, kan ve kan ürünlerine temas ve gebelik döneminde enfekte olmuş anneden bebeğe bulaşmadır.
CİNSEL İLİŞKİDE AIDS BULAŞMA RİSKİ
Kadınlara cinsel ilişkide HIV bulaşma olasılığı daha yüksektir.Tekrarlayan ve travmatize eden ilişkiyle bulaşma olasılığı daha da artar.
AIDS TANISI :
Tanıda HIV'e karşı oluşmuş antikorların tespitinde; ELISA, Western Blot, Radioimmünopresipitasyon ve immünfloresan yöntemleri kullanılmaktadır. ELISA yönteminin spesifitesi %98.6 ve sensitivitesi %97.3‘dür. HIV hastalarının tarama ve tespitinde yüksek duyarlılığa sahiptir. Western blot testi pozitif ELISA testini doğrulamak ve antijenlerin hangi viral antijenlere karşı yapıldığını göstermek amacıyla uygulanır.
TRİKOMONİYAZİS :
Etken Trichomonas vaginalis 'dir. Trofozoit formu ile bulaşır.
TRİKOMONAS NASIL BULAŞIR ?
Bulaşma cinsel ilişki, indirekt yollarla (alafranga tuvalet, havuz ...) ve doğum sırasında anneden bebeğe geçişle olabilir. İnfekte kadınların eşlerinin yaklaşık %14-60‘ında Trichomonas saptanabilmektedir. Buna karşın infekte erkeklerin partnerlerinde ise %67-100‘ünde organizma tespit edilir.Kuluçka dönemi 4-28 gündür
TRİKOMONAS BELİRTİSİ :
Trikomonas enfeksiyonu kadınlarda en sık şikâyet vajinal akıntı ve vulvovajinal irritasyona ait şikayetlerdir. İnfekte kadınların %50-75‘i vajinal akıntıdan şikâyet etmekte ve %10‘u akıntıyı kötü kokulu olarak nitelendirmektedir. Olguların %25-80 arasında değişen oranda kaşıntı ve %20' sinde dizüri şikâyeti vardır. Hastaların yaklaşık %50'sinde köpüklü vajinal akıntı ve sarı-yeşil renkli akıntı bulunur. Hastaların %75' inde vajinada kızarıklık eritem görülür. Serviks ve vajina, kapiller dilatasyon ve punktuasyon kanamaları nedeni ile klasik çilek görünümü ndedir. Olguların %2'sinde çıplak gözle görülürken, kolposkopla %90‘ında tespit edilebilir. Olguların %90 'ında servikal erezyon gelişir . Her iki cinsde de görülür fakat erkeklerde beliritisiz olduğundan kadınlarda klinik enfeksiyon daha sık ortaya çıkar