SİSTOSEL REKTOSEL

Bu konuda toplam 18 içerik bulundu.

POLİKİSTİK OVER

 

POLİKİSTİK OVER NEDENLERİ NEDİR?

Günümüzde halen sendromun nedeni ve tanı kriterleri hakkında tartışmalar sürmektedir.
Yumurtalık fonksiyonlarını yöneten hormonlarda değişiklikler, insülin salınım ve etki bozuklukları, beraberinde genetik faktörler ön plana çıkmaktadır.

POLİKİSTİK OVER TANISI NASIL KONUR? 

AŞAĞIDAKİ ÜÇ KRİTERDEN İKİSİNİN BİRLİKTELİĞİ OLMALIDIR: 

l. Yumurtlamanın bozulması
2.Klinik ve/veya biyokimyasal erkeklik hormonu fazlalığı,
3.Ultrasonografıde polikistik overler.

POLİKİSTİK OVERDE TEST SONUÇLARI 

LH düzeylerinde ve LH/FSHoranında artış vardır. %25-60 hastada insülin seviyesinde artış ve  insülin direnci saptanabilir.
Polikistik overde ultrasonografi  görüntülemesinde 2-9 mm çaplı, 12 veya daha fazla follikül olması ve/veya artmış over hacimi (> 10 mL)  gözlenir.Bu bulgunun tek overde olması yeterlidir.
Ultrasonografık polikistik over görüntüsü, sağlıklı kadınlarda da %20'lere varan oranlarda bulunabilir. 

POLİKİSTİK OVER BELİRTİLERİ NELERDİR? 

İlk ergenlikten  itibaren başlayan adet düzensizlikleri, kıllanma, akne, ciltte yağlanma, saçlarda dökülme ve gebe kalmada güçlük ile karşımıza çıkmaktadır. % 50 hastada şişmanlık olabilir. Hastaların  %20' sinde adetlerin düzenli olabileceği de bildirilmiştir . Ayrıca, etnik özellikler ve bireysel farklılıklara bağlı olarak, her hastada hirsutizm bulunmayabileceği de akılda tutulmalıdır. 
Kıllanma                %60-90
Seyrek adet görme %50-90
Kısırlık                    %55-75
Polikistik over görünümü %50-75
Şişmanlık                 %40-60
Adet görmeme        %25-50
Akne                        %20
Normal adet düzeni %22 oranında gözlenir.
Kıllanmada  üst dudak, çene, göğüs bölgesi, sırtın alt ve üst kısmı, alt ve üst karın, kol ve bacakların üst kısımlarına bakılır ve kıllanma derecesi belirlenebilir.

POLİKİSTİK OVERDE ŞİŞMANLIK

Sıklıkla bel kalça oranının artması , birikme tarzında  gövdede yağlanma gözlenir.Bu durum hastalara ek riskler getirmektedir.
Normal vücut ağırlığına sahip PKOS hastalarında da  bel/kalça oranı artmıştır .

POLİKİSTİK OVER HANGİ HASTALIKLARLA KARIŞABİLİR ?

Ayırıcı tanıda  hipofizer ve böbreküstü bezi hastalıkları, hiperandrojenizme neden olan hastalıklar bulunmaktadır. Bazı ilaçların kullanımı hiperandrojenizme ya da hiperandrojenemik değişikliklere yol açabilir .Erkeklik hormonu yüksekliği yapan  tümörler ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Prolaktin ile ilgili bozukluklar ve tiroid hastalıkları da ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken durumlardır. PKOS'de %30'a varan oranlarda hafif orta düzeylerde prolaktin yüksekliği görülebilir. Tiroid hastalıklarında da adet düzensizlikleri görülebilir.
İlginç sonuçlar
PKOS'li hastaların anne ve kız kardeşlerinde artmış sıklıkta bulunmasının yanı sıra baba ve erkek kardeşlerde de serum androjen düzeyleri artmış gibi görünmektedir.
Ayrıca tüm birinci derece yakınlarda insülin direnci bozukluklarının görülme riski daha fazladır.

POLİKİSTİK OVERDE TEDAVİ

POLİKİSTİK OVERDE KİLO VERME 

Bu hastalarda bilinen en etkin tedavi zayıflamadır. Hasta ağırlığının en az %5'ini kaybettiğinde hem hiperinsülinizm hem de hiperandrojenizm azalmaktadır.
Gebe kalma şansının artması  insülin düzeylerinin ve serbest testosteron düzeylerinin azalması için vücut kitle indeksi nin %27'nin altına indirilmesi gerekmektedir. Hafif şiddetteki obezite (vücut kitle endeksi >27 Kg/m2) bile ovulasyon şansını belirgin olarak azaltmaktadır.Ayrıca fazla kilolu hanımlar ileride Tip 2 Diabete yakalanma riski nin  fazla olduğu söylenmelidir. Buna ilaveten hiperinsülinemi direkt ateroskleroz  ve kan yağları üzerinde olumsuz etki yaparak kalp damar hastalığı riskini artırmaktadır. 

İNSÜLİN DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLAR

İnsülin fazlalığının erkeklik hormonu artışına  yol açtığı fikri  insülin düşürücü ilaçların tedavide kullanılabileceğini düşündürmüştür.

POLİKİSTİK OVERDE DOĞUM KONTROL HAPLARI

Oral kontraseptif ilaç kullanımı over morfolojisini etkileyebilir.

KILLANMA AZALTICI İLAÇLAR 

Siproteron asetat  en sık kullanılan kıllanma karşıtı ilaçtır.Flutamid, finasterid, ketakenazol gibi ilaçlar kullanılabilir.

JİNEKOLOJİK MUAYENE

Yaş,  ilk  adet  tarihi,  son  adet  tarihi,  evlenme  yaşı,  adet  düzeni,  akıntılar ,idrar problemleri,  ağrı tipi, cinsel  ilişkideki problemler, son smear tarihi ,korunma şekli, kullanılan ilaçlar, doğum sayısı, doğum şekli, doğum tarihleri, düşük yapma sayısı , düşük yapılan hafta , düşük  yapılan zaman, kısa hikaye,  geçirdiği ameliyatlar  ve tarihleri, infertilite  hikayesinde  eşinin  özellikleri, eşinin geçirdiği ameliyatlar ve hastalıkları genelde içerir.
Kanama problemlerinizi ve miktarını sorabiliriz.Kanamanın miktarını değerlendirmek kimi zaman zor olabilir.Bunun için kullanılabilecek kanama çizelgeleri vardır. 
JİNEKOLOJİK  MUAYENE  NASIL  YAPILIR:   
Genelde  mesanenizin  boş  olmasını isteriz. Eğer idrar kaçırma ile ilgili muayene yapacaksak mesanenizin dolu olması gerekebilir.Vajinal muayene için jinekolojik  masaya  jinekolojik pozisyonda hazırlanırsınız .Öncelikli olarak dış dudaklarda şekil bozukluğu,  genital siğiller,diğer lezyonlar olup olmadığına bakılır.Kızlık zarı da bu esnada değerlendirilir.Biraz ıkındırılarak vajen ve dışkı kanalında sarkma olup olmadığı değerlendirilir.Spekulum denilen aletlerle nazikçe  vajene girilerek rahim ağzı değerlendirilir.Bu esnada vajinal akıntının tipi,rahim ağzının rengi, servikal erozyonlar ( rahim ağzı yaraları ), siğiller, servikal polipler değerlendirilir.Bu esnada smear alınması uygundur. Ardından vajene yine nazikçe girilerek rahimin boyutları, rahim hareketlerine duyulan hassasiyet, rahim ağzı ve rahimin kıvam, pozisyon, anatomisi , yumurtalık ve tüp bölgesi, diğer komşu yapılar incelenir.İdrar kaçırma varsa mesanenin dolu olması işimize yarar.Ikınma veya öksürme gibi bir manevrayla idrar kaçırmanın olup olmadığı değerlendirilir.

 
 

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar

GENİTAL SİĞİLLER 

HUMAN PAPİLLOMA VİRUSLER (HPV):

Genital bölgeyi tutan 30'a yakın HPV  tipi saptanmıştır. Genital bölge siğilleri  en çok HPV tip 6, HPV tip 11, HPV tip 16, HPV tip 18 ve HPV tip 31  ile olmaktadır. HPV tip 16 ve  HPV tip 18 özellikle serviks kanserinin etiyolojisinde rol alır. İnvazif serviks  kanserlerinin  %80-100‘ünde  saptanırlar.Genital papillomlar (condylomata acuminatum)  dış genitallerde ve anüs çevresinde  yerleşir.

HER CİNSEL İLİŞKİDE SİĞİL BULAŞMASI OLUR MU?

HPV ile enfekte partnerle ilişki sonrası 2/3 ünde HPV enfeksiyonu gelişir ve bu enfeksiyonun 3/4 ü belirti vermeden yaşanır. Cinsel aktif kadınların % 50 sinin en az bir tipiyle enfekte olduğu bilinmektedir.

HPV  İLE RAHİM AĞZI KANSERİ İLİŞKİSİ

HPV virüsü rahim ağzı kanseriyle ilişkili olduğundan yüksek riskli HPV ve  düşük riskli HPV olarak ikiye ayrılmıştır. Genital HPV ile yaşam boyu edinilen  cinsel eş arasında ve erkeğin edinmiş olduğu cinsel eş arasında yakın ilişki vardır.
Rahim ağzı kanserleri nin %70 i HPV 16-18 ile olmakta fakat genital siğillerin %90 ında ise HPV 6-11 sorumlu tutulmaktadır.

GENİTAL SİĞİL BULAŞMASINDA NELER OLUR ?

 

En yüksek LSIL sıklığı HPV enfeksiyonundan sonraki 6. ayda olur.Rahim ağzı kanserinin ortalama görülme yaşı 50, HGSIL in gelişme yaşı 28 dir.Bu yüzden kansere dönüşte uzun bir sürecin olacağı düşünülmektedir ve bu nedenle smear testi gereklidir.

HPV aynı zamanda anüs ,penis, dış dudaklar,ağız,boyun bölgesindeki cilt kanserlerinde de etkilidir.
Önemi belirlenemeyen atipik hücreler şeklinde ifade edilen ASCUS ise LGSIL,HGSIL ya da enfeksiyöz sürece dair tam bilgi  vermeyen ancak normalin dışındaki hücreleri ifade etmektedir.
ASCUS saptandığında HPV DNA tayini ,3-4 ay sonra smear tekrarı ve kolposkopi yapılabilir.
Eğer smearde ASC-H, LGSIL,HGSIL tespit edilirse direkt kolposkopi ve gerekirse kolposkopi eşliğinde biopsi önerilir.Kolposkopi bugünkü altın standarttır.Hasta kolposkopiyle takip edilemeyecekse HPV DNA ile takip iyi olabilir.Tedavi başarısında HPV DNA düzeyi tedavi başarısını gösterebilir.

GENİTAL SİĞİL TANISI

Smear  testi en sık kullanılan yöntemlerden biridir.Tanıda  koilositozisin  gösterilmesi, hibridizasyon  ve  PCR  yöntemi  ile  HPV  DNA  saptanması  en  duyarlı  yöntemlerdir. HPV tanısında kanda serolojik testler bulunmamakta ve hücre kültürü yapılamamaktdır.Hangi HPV tipi nin siğile yolaçtığını siğili alarak veya en azından sürüntüsünü alarak öğrenmek gibi bir şansımız var.

HPV TEDAVİSİ :

Tedavide siğil kriyoterapisi ( siğil dondurma ), polip elektrokoterizasyonu  yani polip koterizasyonu  ( siğil koterizasyonu veya siğil yakma ) uygulanır.  Yakıcı  ajanların  uygulanması (siğilde  podofilin tedavisi ,  siğili triklorasetikasit ile yakma ),  DNA sentez inhibitörlerinin kullanımı (siğilde 5-flourourasil  tedavisi )  denenebilir.
Oluşan siğillerin tedavisinde altın standart cerrahi, bazı asitli ilaçlarla tahribat, kriyoterapi, koterle veya laser tedavisiyle yok etmektir.Bunlara rağmen siğilin tekrarlama sıklığı fazladır.Bu durumda hiç bıkmadan mücadeleye devam etmek gereklidir.Tırnakların kısa kesilmesi ( siğil kaşıntısı çok olacağından ) iyi olur.Siğilde genital temizlik  de cildi travmatize eden yöntemler kullanmamak gerekir.En iyisi tüy dökücü krem, kıllar için laser uygulamalarıdır. Bazen kendiliğinden de yok olabilir.Bu savunma sisteminin genital siğillerdeki rolünü göstermektedir.Son yıllarda savunma sistemini destekleyen ilaçlar da kullanılmaya başlanmıştır.
Kullanılan aşılarla enfeksiyon ve kanser öncüsü hücrelerin oluşumu %90-100 lere kadar önlenmektedir.

GONORE (BEL SOĞUKLUĞU):

Enfeksiyon ajanı  gram (-) diplokok türü bakterilerden neisseria gonorhoaedir. Çoğunlukla cinsel ilişkiyle  bulaşır. Genellikle  alt genital sistem olmak üzere çeşitli müköz membranları da tutabilir.Bakteri oldukça dayanıksızdır. Kültürde  birkaç günde ölür.  55 °C‘de 5 dakikada ölür. Tuvalet kapaklarında 18 saat, ıslak havluda 10-24 saat yaşayabileceği bildirilmiştir. N.gonorrhoeae sadece insanlarda  hastalık yapar.
Genelde alt ürogenital sistem ve gözleri tutma eğilimindedir.Cilt  gonokok  infeksiyonları na dayanıklıdır.  Genelde birebir temas  yoluyla  epitel  hücreleri arasından  geçerek doku  altına  ulaşırlar.  Lenf  ve  kan yoluyla  yayılım  görülür.  Mukozalarda  ödem  gelişir  ve ltihaplanma olur,parçalı  lökositlerle  irin  oluşur.

BEL SOĞUKLUĞU BELİRTİSİ NEDİR ?

Bel soğukluğu belirtilerinden biri akışkan beyaz  renkli  krema görünümünde akıntıdır. Erkeklerde hastalık genelde belirtisiz seyreder.   Kadın genital gonokok infeksiyonu en sık üretrit yapar. Yine vajinal kanala açılan bezlerde enfeksiyon yapabilir.Bartolin bezi, skene bezi gibi. İnkübasyon süresi 10 gündür. Yani şüpheli ilişkiden 10 gün sonra bel soğukluğu enfeksiyonu belirtileri görülmeye başlanabilir.
Enfeksiyonlu  kadınların  %50‘si  belirti vermez.  Gonoreli  kadınların  %10-20‘sinde  enfeksiyon iç genital organlara yayılır.En önemli sıkıntı  enfeksiyon sonrası tüplerde yapışıklık ve buna bağlı gelişen infertilitedir.

BEL SOĞUKLUĞU OLAN GEBELERDE NELER OLABİLİR :

Gebelikte bel soğukluğu  olursa düşükler, erken amnion mayi gelişleri, erken doğum, bebek zarlarında enfeksiyonlar , yenidoğanda  göz ve farinksde enfeksiyonlar görülebilir.
Hasta anneler  hamileyken ,  doğum  sırasında  veya  sonrasında  bebeklerine gonore bulaştırabilirler.Bundan en  sık  konjonktiva  etkilenir  (oftalmia  neonatarum)  ve  doğumdan  2-3  gün  sonra  her  iki  gözde akıntı ile karakterizedir. Körlüğe neden olabilir.

GONOREDE  TANI :

Gram  boyamada bol parçalı lökositler ve bunların dışında veya sitoplazmasında gruplar halinde gram (-),  kahve  çekirdeği  şeklinde  diplokoklar  görülür.  Kesin  tanı  için  kültür  gereklidir.  Ekim  için  en  çok  çikolatamsı  agar,  Thayer-Martin  ve  kaynamış  kanlı  jelöz  agar  tercih  edilir.  Gonorenin  tanısında  yeni yöntemler; ELISA, PCR, LCR, direk floresan mikroskobisi dir.
BEL SOĞUKLUĞU TEDAVİSİ :
Gonorede  tedavi  de Penisilin, Tetrasiklin ,  Sefiksim  ,  Seftriakson , Siprofloksasin , Oflaksasilin, Levofloksasin   kullanılabilir.Gebelere eritromisin verilebilir.

GENİTAL KLAMİDYA İNFEKSİYONLARI:

Bakteriyel  cinsel ilişkiyle  geçen hastalıklar  arasında  ilk  sırada  yer  alır.  Yenidoğanda ölüme yolaçan problemler  yaratabilir. Klamidyalar  zorunlu  hücre  içi  bakterilerdir.  İnfekte  ettikleri  hücrelerin  stoplazmasında  'inklüzyonlar'  yaparlar. Chlamydia trachomatis, chlamydia psittaci ve chlamydia pneumoniae en sık görülenleridir .  Dış membran proteinlerine
göre çeşitlere ayrılırlar.
E, F, D tipleri: ürogenital infeksiyonlar (%60-70).
L1, L2, L3 tipleri: lenfogranuloma venereum.  
A,  B,  Ba,  C  tipleri:  Trahom.  
B,  D,  E,  F,  H,  I,  J,  K  tipleri:  genital  infeksiyonlar  ve  yenidoğan pnömonisi

LENFOGRANULOMA  VENERUM  (LGV):  

L1,  L2  ve  L3  tipleri  sorumludur.  Kuluçka  dönemi  3-20  gündür.  Üç dönemi vardır;
1. Dönem: papül, vezikül ve şankır.
2. Dönem: lenfadenopati, ateş, bulantı, kusma, baş ağrısı, kas ağrıları, artrit, konjonktivit, perikardit ve meningoensefalit gibi sistemik bulgular.
3. Dönem: fibrozise bağlı anorektal ve genital sekeller.

DİĞER GENİTAL KLAMİDYAL  İNFEKSİYONLAR:  

Genellikle  asemptomatik  veya  hafif  belirtilerle  seyreder. Mükopürülan  servisit  şeklinde  görülür  (%80)  ve  endometrit  eşlik  edebilir  (%40). İç genital organ enfeksiyonları tabloya eklenebilir. Klamidya enfeksiyonunda infertilite riski infeksiyonun geçirilme sayısı ile orantılıdır. Ayrıca peritonit denilen karın zarı iltihabı, perihepatit  (Fitz-Hugh-Curtis sendromu) ve perisplenit yapabilir.
Gebelikte düşük , erken doğum eylemi, ölü doğum, erken  amnion gelişi ,  bebek zarlarında enfeksiyon, doğum sonrası ateş, yenidoğanda  konjonktivit  ve  pnömoni  gelişebilir.

KLAMİDYADA TANI :   

Alınan  örnek  Giemsa  ve  immünofloresan  yöntemi  ile  boyanır ve intrastoplazmik  inklüzyon  cisimcikleri  aranır.    Hücre  kültürü, antijen saptanmasına  yönelik  floresan  mikroskobi  (DİF),  enzim  immunoassay  (EIA),  PCR,  kompleman  birleşme testi kullanılabilir. Salgısal IgA'nın saptanması serum antikor tayininden daha duyarlıdır.
Tedavide  Tetrasiklin , Doksisiklin , Azitromisin kullanılır. Gebelerde ilk seçilecek antibiyotik eritromisindir.  Tetrasiklin,  eritromisin  ve  rifampisin  LGV‘un her döneminde etkilidir.

SİFİLİZ:

Treponema  pallidum denen bir ajan sayesinde olur.  Karanlık  alan  mikroskobunda  saptanır.  Giemsa   ve  gümüşleme  yöntemi  ile  soluk pembe renkte boyandığından -pallidum- adını almıştır. Bakteri vücut dışında oldukça dayanıksızdır, kuru  ortamda  ve  tuzlu  suda  çok  kısa  sürede  ölürler,  antiseptiklere  karşı  çok  duyarlıdırlar . Enfeksiyon ajanı  0-4°C'deki  kanda 1-3 gün yaşayabilir ve bu özelliği  kan transfüzyonları ile bulaşmada  önemlidir.

SİFİLİZİN BELİRTİLERİ :

Sifiliz  birçok  organı  tutabilir.Bu enfeksiyonlar  çok  değişik  klinik  tablolarla  ortaya  çıkar. Genital  ülserler  ile karekterize infeksiyöz cinsel yolla geçen  bir hastalıktır. Cinsel ilişki, direkt temas (birinci ve ikinci devir lezyonlarına), enfeksiyonlu  doğum kanalından , plasenta yoluyla  ve kan nakliyle bulaşabilir.

SİFİLİZ  EVRELERİ:

1 .  Dönem sifiliz  (şankır  veya  yara  dönemi):  
Temastan  yaklaşık 3  hafta  sonra  (10-90  gün)  enfeksiyon ajanının giriş yerinde gelişen ülserle karakterizedir. Papül  denilen şekilde  başlar ve kısa sürede ülserleşir.  Şankr  tabanı  sert,  etrafı  şarap  kırmızısı  renginde,  ağrısız,  yuvarlak  veya  oval,  seröz  sızıntılı  bir ülserdir. % 95 genital bölgede , %5 ekstragenital  bölgede yerleşir. Şankırı  takiben 1 hafta sonra  bölgesel lenfadenopati (LAP) gelişir.  Tedavi  edilmeyen  şankır,  6-8  hafta  içinde  kendiliğinden  iyileşir,  bazen  fark  edilemeyecek  kadar  küçüktür ve gözden kaçabilir. Şankr döneminde karanlık alan mikroskobunda bol T.pallidum saptanabilir.
2 .  Dönem sifiliz  (roseol  dönemi):
Şankr‘dan  2-10  hafta  sonra  T.pallidum  tüm  organlara   yayılır ve 2. dönem başlar. 1.dönemdeki hastaların %75'i iyileşir. Geriye kalan %25 hasta 2.dönem sifilize  geçer.  2.  dönem sifiliz  yaygın  LAP,  grip  benzeri  tablo  ve  mukokutanöz  lezyonlarla  karakterizedir.  Deride makülo-papüller (roseol) lezyonlar , oral mukozada müköz plaklar,  anogenital bölgede  kondiloma lata gelişir. Sifiliz menenjiti , gözde koriyoretinit ve kemiklerde periostitler de görülebilir. İkinci devir sifiliz tüm organlarda  spiroketlerin en çok bulunduğu ve hastalığın en bulaşıcı olduğu dönemdir. Hastalığın bu ilk iki dönemini  geçiren  kimselerin  ortalama  %25'inde  belirtiler  tedavisiz  kaybolabilir  ve  spontan  iyileşme  görülebilir.  %25'lik  bir  kısımda  ise  latent  sifiliz  gelişir.   Latent  sifiliz  , klinik  belirtilerin olmadığı  fakat  serolojik  testlerin pozitif  olduğu  tablodur.  Erken  latent  evre  (ilk  1  yıl)  bulaşıcıdır  fakat  geç  latent  evre  bulaşıcı  değildir.
Vakaların geri kalan %50‘sinde ise üçüncü dönem sifilize geçiş görülür.
3 . Dönem  sifiliz (gom dönemi):
Başlangıç  infeksiyondan 3-5 yıl sonra ortaya çıkar. Hiç tedavi almamış veya yetersiz tedavi edilmiş hastaların küçük  bir  kısmında  gelişir. Sifiliz granulomları ile  karakterize  sistemik  bir  hastalık  gelişir  ve  bu  dönemin  esas  lezyonu  gom'dur.  Gom  deride  en  çok  alt  ekstremitelerde  lokalize  olur.  Ayrıca  karaciğer,  kemik, kardiyovasküler sistem, merkezi sinir sistemine, mideye,  göze yerleşir ve yerleştiği organa göre bulgu verir.

KONJENİTAL  SİFİLİZ:  

T.pallidium  plasenta  yoluyla  fetüse  geçebilir.  Gebeliğin  ilk  4  ayında  sifilize  bağlı intrauterin  enfeksiyon  çok  nadirdir.  Dördüncü  aydan  sonra  infekte  olan  fetüslerde,  infeksiyonun  şiddetine göre  ölü  doğum , neonatal  hastalık,  latent  enfeksiyon  ve  düşük  gelişebilir.  İnfekte  fetüs  zamanında  canlı olarak doğabilir ve zamanla konjenital sifiliz belirtileri gösterebilir. Konjenital sifilizin en erken belirtileri  rinit  ve  hemen  arkasından  avuç  içi,  ayak  tabanı,  ağız  ve  anüste  yoğunlaşan  diffüz  makülopapüller  lezyonlardır.Bu lezyonlarda bol spiroket bulunur.

KONJENİTAL SİFİLİZ BULGULARI :

İntertisyel  keratit,  hutchinson  dişleri,  semer  veya  sokrat  burnu  denilen  çökük  burun,  kılıç kını  tibia, zeka ve gelişme geriliği, santral sinir sistemi bozuklukları, splenomegali, anemi, trombositopeni, sarılık,  infekte  karaciğer  ve  immün-kompleks  glomerulonefriti  olabilir.
Tedavi  edilmeyen  çocuklar  6-12  ay yaşarlarsa latent döneme girerler.
Laboratuvar  tanıda histopatolojik  inceleme ,  karanlık  saha  mikroskopisi, direkt  fluoresan  antikor  testi kullanılır.
Serolojide  tarama ve tedavi  takipde  nontreponemal  test  (reaginic  testler) kullanılır.  RPR,  VDRL.  Doğrulama testi olarak  Treponemal  testler kullanılır. MHA-TP (microhemagglutination assay with t. pallidum), FTA-ABS (fluorescent treponemal  antibody-absorbtion test), EIA (treponemal-based enzyme immunoassay).  

VDRL VE RPR :

Bu testler  infeksiyondan 4-5  hafta  sonra  pozitifleşir.  Hastaların  %25-30'da  geç  latent  evrede  negatifleşir.  Tedavi  edilmiş  1.  dönem  sifilizli  olguların  %60‘ında  4-12  ay  içinde  negatifleşir.  
Yalancı  negatiflik  çok  erken  enfeksiyonda,  latent dönemde,  3.  dönemde  ve  2.  dönemde  de  prozon  fenomenine  bağlı  olarak  görülebilir.
Yalancı pozitiflik gebelik dâhil bir çok durumda görülebilir.

FTA-ABS, MHA-TP VE EIA:

Sensitivite ve spesifiteleri  oldukça  yüksektir.  Enfeksiyonun  3.  haftası  içinde  pozitifleşirler.  MHA-TP  daha  popülerdir.  Geçirilmiş  hastalıkta  EIA,  FTA-ABS‘den  daha  sensitiftir.  

DÖNEME  GÖRE  SENSİTİVİTE/SPESİFİTE  EN  YÜKSEK  OLANLAR:

1.dönem: FTA-ABS / EIA.
2. dönem: RPR, VDRL, FTA-ABS, MHA-TP / EIA.
Latent: MHA-TP / EIA.
3.dönem: FTA-ABS / EIA.

SİFİLİZ TEDAVİSİ :

Tedavide  Prokain  penisilin  veya  benzathine  penisilin  kullanılır.  
Erken  sifilizde,  ilk  2.400.000  ünitelik  bir enjeksiyondan sonra üçer gün ara ile 1.200.000 IÜ prokainli penisilin 14‘ncü güne kadar devam edilir.
Geç sifilizde bu tedavi 21 gün sürer.
Penisilin allerjisi varsa, gebe olmayan hastalarda doksisiklin  2×100 mg/gün, 2 hafta,
tetrasiklin 4×500 mg/gün, 2 hafta,
eritromisin 4×500 mg/gün, 2 hafta süre.
Geç sifilizde bu süreler 4 haftaya uzatılır.
Nörosfilizde daha yüksek dozlar gerektiğinden iyi BOS düzeyi sağlayan penisilin G‘yi 24  milyon IU/gün hesabı ve infüzyon yöntemiyle 3 hafta süre ile vermek gerekir. Tedaviyi takiben 3,6 ve 12. aylarda  nontreponemal  (VDRL)  testler  tekrarlanır.  
Herhangi  bir evrede  4  katlık  bir  titre  artışında  tedavi tekrarlanır.  
Erken  gebelik  döneminde  sifiliz  tanısı  alan  bir  hastaya  5.  Gebelik  ayında  bir  kür  daha  erken  sifiliz tedavisi uygulanır. Penisilin allerjisi olan gebeler e eritromisin önerilir. Eritromisin anneyi tedavi eder, ancak plasentayı geçişi fetüsü tedavi edecek konsantrasyonda olmadığından, doğumdan sonra bebeğe bir kür penisilin tedavisi önerilir.

ŞANKROİD:

Cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklardandır. Etken Gram (-) haemophilus ducreyi dir. Bu ajan fiziksel ve kimyasal maddelere karşı çok dayanıksızdırlar. Kuru  ortamda  çabuk  ölürler.   Deri  veya  mukozalarda  çatlak  ve  sıyrık  gibi  zarar  görmüş  alanlardan vücuda girer. Kuluçka dönemi 2-7 gün arasında değişir.

ŞANKROİD BELİRTİSİ :

Başlangıç lezyonu papüldür. Papül 24-48  saat içinde püstüle döner ve daha sonra hızla yumuşak ülser gelişir. Kendi kendine bulaştırma nedeni ile çok sayıda ülser  görülebilir.  Ülserle  birlikte  %50  vakada  tek  veya  çift  taraflı  ağrılı  inguinal  LAP  gelişir.  Tedavi  edilmezse  iltihaplanma  ilerler (%50-60) ve periadenitle karakterli  bubo formasyonu  gelişir.
Mikroskopik inceleme için örnekler yara tabanından veya lenf bezlerinden alınır.Tanıda en önemli yöntem kültürdür.  Gram  boyamada  bipolar  boyanmış,  zincir  oluşturan  ve gram  negatif  koko  basil  şeklinde  bakterilerin  görülmesi  tanıyı  güçlendirir.  Giemsa  ile  hazırlanmış  yaymada tek  tek  veya  yığınlar  halinde , birbirine bağlanmış , balık sürüleri  halinde görülürler.

ŞANKROİD TEDAVİSİ :

Eritromisin , azitromisin, seftriakson tedavi sağlar.

GRANULOMA İNGUİNALE (DONOVANOZ):

Genital granülomatöz doku oluşturması ile yavaş seyir gösteren ve genellikle genital  ülserasyon  şeklinde  meydana  gelen  bir  hastalıktır. Ajan  kapsüllü  ve  gram  negatif  calymmatobacterium  granulomatis tir. Bakteri hücre stoplazmalarında sayısız kapsüllü bakteri içeren, Donovan cisimcikleri meydana getirirler. Kuluçka süresi 8-80 gündür.

GRANULOMA İNGUİNALE BELİRTİSİ :

Küçük, ağrısız bir papül veya sert bir nodül halinde başlar. Kısa sürede  ülserleşerek  kahverengi,  kırmızı  yuvarlak  kenarlı,  tabanı  kirli  kırmızı  renkte  kaldırım  taşı  görünümünde granülomatöz  bir  şekil  alır. Üzerinde enfeksiyon oluşmadıkça  ülser  ağrısızdır.  Lezyonlar  genellikle  kendiliğinden  iyileşir  ve  skar  dokusu  bırakır.  Çok  ağır  vakalarda  fibröz  oluşumlar  lenf  yolunu  tıkar  ve  sonuçta lenf ödem meydana gelir. Tanı  klinik belirtilerle birlikte giemsa, leishman veya wright boyaları ile  ve  gümüşleme  tekniği  ile  boyanarak  hücre  içi  Donovan  cisimleri  aranır.  Kültürü  zor  olmakla  birlikte denenebilir.  İmmünofloresan  test,  özgül  ve  duyarlı  bir  yöntem  olarak  önerilmektedir.

GRANULOMA İNGUİNALE TEDAVİSİ :

Tedavide  Tetrasiklin , doksosiklin ve trimetoprim sulfametaksazol kullanılır. Dirençli vakalarda kinolon  grubu  veya  aminoglikozid  grubu  antibiyotikler  eklenebilir.  Gebelerde  ise  eritromisin  önerilmektedir.

GENİTAL MİKOPLAZMA İNFEKSİYONLARI:

En  sık  Mycoplasma  hominis  ve  Ureoplasma  urealyticum  sorumludur  ve  genital  bölgede  normal  florada bulunurlar.  Bakterilere  benzer  fakat  hücre  duvarları  yoktur.  Gram  (-)  tirler  ve pleomorfizm  gösterirler. Mikroorganizmaların  en  küçükleridir.  Mikoplazmalar  ozmotik  ortam  değişikliklerine,  nemli  ısıya  ve  dezenfektanlara duyarlıdır. U.urealyticum'un patojen suşları konak direncinin düşmesine bağlı olarak nongonokoksik  üretrit  etkeni  olabileceği  bildirilmiştir.  M.hominis  salpenjit,  pelvis  abselerine  ve  doğum sonrası ateş, ergenlik döneminde   vajinit  yapabilir.  U.urealyticum bebek zarlarında enfeksiyona  bağlı  düşük,  erken  doğum,  düşük  doğum ağırlıklı bebeklere ve gelişme geriliğine neden olabilir.  Tanıda  ELISA, PCR, kompleman  birleşme  testi, hemaglütinaston  inhibisyon  testi,  indirek  immunofloresan testi kullanılır.  Tedavi:  Tetrasikline  yanıt vermeyen  üreoplazma  infeksiyonlarında  6  hafta  süreyle  eritromisin  tedavisi  uygulanmalıdır.  Tetrasikline  dirençli M.hominis infeksiyonlarında ise linkomisin veya klindamisin gibi diğer antibiyotiklerin eklenmesi  gerekebilir.

GARDNERELLA VAGİNALİS:

Gardneralla  vaginalis  kadınların  %55‘nin  normal  florasında  bulunur.  Üretrit  ve  nonspesifik  vaginitlerden  sorumludur. Vaginitli hastalarda sulandırılmış süt görünümünde ve ölmüş balık kokusunda vaginal akıntı gelişir. Akıntıda  lökositler  ve  G.vaginalis' lerin  kümeler  şeklinde  yapıştıkları  epitel  hücreleri  (Clue  cells=yumak hücreleri) görülür. Gebelikte erken membran rüptürü, preterm doğum ve koriyoamnionite neden olabilir. Ayrıca  doğum  ve  düşük  sonrası  endometritlere  neden  olabilir.  Düşük  sonrası  pelvik inflamatuar hastalık riskini  arttırır. Yenidoğanda G.vaginalis sepsisi görülebilir. Tanıda akıntı  sürüntüsünden  Gram  boyaması  ve  kültür  yapılır.  Akıntıya  %10  KOH  damlatıldığında  balık  kokusunun duyulması (Whiff testi) tanıda önem taşır. Tedavide  laktobasilleri  etkilemeden  anaeropların  üremelerini  engellemek  önemlidir.  
Nitromidazol türevleri  (ornidazol, metranidazol).

B GRUBU STREPTEKOKLAR (BGS):

Gram pozitif ve beta hemolitiktir. BGS 'lar ölü doğuma, abortusa , neonatal sepsis ve menenjite, doğum sonrası annelerde  ve  vücut  direnci  baskılanmış  hastalarda  ciddi  infeksiyonlara  neden  olurlar.  Tedavide  ilk  tercih  penisilin G‘dir. Ayrıca eritromisin, kloramfenikol, sefalosporin, vankomisin, imipenem, aminoglikozitler ve  klindamisin de etkilidir.

GENİTAL UÇUKLAR

Genital bölgenin viral hastalıklarından biridir.
HSV-II  genital  mukozada  HSV-I' den  daha  yüksek  düzeylerde  ürer. HSV-II ile oluşan genital infeksiyonun tekrarlaması , HSV-I ile oluşan genital infeksiyondan daha yüksektir.Primer  genital  herpes 'in  yaklaşık  %80 'i  HSV-II  tarafından  oluşturulmaktadır.  

GENİTAL UÇUK BELİRTİLERİ NELERDİR?

Belirtisiz  infeksiyon  oranı  yaklaşık  %50'dir.Cinsel bölgede yan yana içi su dolu küçük kabarcıklar olur.Bu kabarcıklar patlar ve zamanla kabuklu yaralara döner.Genital uçuk enfeksiyonu nda ilk enfeksiyon genelde  ağrılı ve ateşlidir.Tekrarlayan  ataklar ilk hastalıkdan daha hafif seyreder ve zamanla şiddeti ve sıklığı azalır.  Aktif lezyon bulaşmayı artırır.
Vulva, vajina, serviks, üretra ve/veya dış genitallerde ülserleşen veziküler  lezyonlar  gelişebilir.  Ağrı,  kaşıntı,  kızarıklık,  şişlik,  akıntı,  idrarda yanma  ve  inguinal  LAP  yapabilir. İlk  ve  tekrarlayan  genital  HSV-I  ve  II  infeksiyonuna  servisit eşlik edebilir.
İlk herpes infeksiyonu nda,  lezyonların  ortalama  süresi  erkeklerde  11  gün  ve  kadınlarda  12 gündür.  Yakınmalar  hastalığın  8-10.  günlerinde  en  fazladır.   Merkezi sinir sistemine yayılım sonucu %10 oranında hafif menenjite neden olabilir.

HANGİ DURUMLAR GENİTAL UÇUĞU ARTTIRIR?

Genital uçuğun artmasının nedeni cinsel eş sayısının artması,  güvenli seks yapılmaması, şüpheli cinsel ilişki, az belirti veren enfeksiyonların yaygınlaşması, korunmasız cinsel ilişki ,  gençlerde dudak uçuğu riskinin azalması ve bu yüzden genital uçuklara karşı savunmanın azalması sayılabilir.

GENİTAL UÇUKTA BULAŞMA NASIL OLUR?

Bulaşma enfeksiyonlu deri  veya mukozaya direkt temas ile olur.Aktif enfeksiyonun olmadığı dönemlerde de bulaşma olabilir.Dolayısıyla bu dönemlerde de prezervatif kullanımı özendirilmelidir.
Enfekte  bir  erkekle  ilişkide bulunan  bir  kadında  genital  herpes  bulaşma  riski  %80-90'dır.

GENİTAL HERPES TANISI :

HSV' nin saptanması için kesin yöntem virus kültürüdür. En yüksek virus düzeyi  veziküler lezyonlardan  elde edilir. Hücre kültürlerinin immünofloresan boyamasıyla tanı doğrulanabilir. En hızlı tanı yöntemi viral proteinlerin  direk  aranmasıdır;  ELISA,  lateks  agglutinasyon,  lezyon  ve  doku  biyopsilerinin  immunohistokimyasal  boyanması ,  HSV  antijen  spesifik  monoklonal  antikorların  kullanıldığı  direkt  veya indirekt immunofloresan yöntemleri, PCR tanıda en duyarlı yöntemdir. IgM antikorlarının varlığı primer ve rekurren infeksiyonlar için ayırt edici değildir.

GENİTAL UÇUK TEDAVİSİ

Genital herpes tedavisi nde ilk genital uçuk tanısı alan hastalarda muhakkak ciddi bir tedavi verilmelidir.Tekrarlayan enfeksiyonlarda da tedavi verilir .
İlk enfeksiyonu uzun süren kişilerde tekrarlama riski de çok olmaktadır. Dudak uçuğunun olması genital uçuğa karşı direnci arttırabilir.
Genital uçukta kullanılan ilaçlar sistemik ve yüzeysel kullanılan antiviral ilaçlardır.Tedavide  Asiklovire, valasiklovir, famcyclovir, vidarabin (adenin arabinoz) kullanılır.Genital uçuktan kurtulma pek mümkün değildir.Hızlı ürer ve duyu sinirleri ganglionunda latent infeksiyon oluştururlar. Virüs sinir hücrelerine yerleşir ve vücudun savunma sisteminin bozulduğu anlarda açığa çıkar.

GENİTAL UÇUK KANSER YAPAR MI?

Genital kanserli hastalarda az da olsa antijenlerine rastlanmaktadır.Fakat HPV virusüyle birlikteliği de çok olduğu için kanser yapıcı etkinin daha çok HPV virusu olduğu düşünülebilir.

GENİTAL UÇUKTA DOĞUM

Yenidoğan  herpes enfeksiyonu nu doğum  sırasında  edinir.  Yeni  doğanlarda  herpes ensefalit  ve  şiddetli  mental bozukluk yapma eğilimindedirler.  Primer  HSV  infeksiyonunda  vaginal  yolla  doğan bebeklerde  infeksiyon  riski  %40'dan  fazlayken , tekrarlayan  HSV  infeksiyonunda  bu  oran  %5' dir.  Ancak  neonatal herpesli bebekler in %70'inden fazlası belirti vermeyen annelerden doğar.

SİTOMEGALOVİRUS (CMV):

Görülme sıklığı toplumlarda  %30-100  arasındadır.  Sosyoekonomik  düzeyi  düşük  toplumlarda  daha  sıktır. 
Genellikle belirtisiz infeksiyon  şeklinde  görülür.  Hastalık  kısa  sürede  kendiliğinden iyileşir, ama virus salgılanması uzun süre devam eder.

CMV NASIL BULAŞIR ?

CMV yakın insan teması ile bulaşır. Virus  ağız, vajina veya servikal salgılarda , idrar, süt, meni ve kanla bulaşabilmektedir.
CMV ile bir kez infekte olan birey virusu hayat boyu taşır. Çocuklar başta olmak üzere,  enfekte  bireylerin  %10'u  virusu  hemen  her  zaman  çevre  ortamına saçarlar.  Erişkinlerde cinsel  yolla  bulaşma  olabilir.  

GEBELİKTE CMV ENFEKSİYONU GEÇİRİLİRSE NE OLUR ?

CMV  en  sık  görülen anne karnında geçirilen enfeksiyon  nedenidir.  Gebelik  sırasında  geçirilen  primer  CMV  infeksiyonunun fetus infeksiyonu ile sonuçlanma oranı %35-50, tekrarlayan infeksiyonlarda %0.2-2 dir. Gebeliğin  erken dönemindeki infeksiyon fetüsü daha yüksek oranda etkilemesine karşılık gebeliğin son trimesterdeki  infeksiyon  bebekte  daha  fazla  harabiyet  oluşturmaktadır.
Doğum sonrası ve doğarken geçirilen enfeksiyon,  anne karnındaki infeksiyondan  daha yaygındır. Doğum sırasında rahim ağzından CMV saçılımı %10 olguda olur.

CMV SİTOMEGALOVİRÜS SÜTE GEÇER Mİ?

Süt veren annelerin  %10-20‘si sütle CMV saçar ve bu annelerin bebekleri %50 oranında sütle infekte olma riski taşırlar.

CMV  SİTOMEGALOVİRÜS  TANISI :

Tanıda birçok  yöntemle  IgM  ve  IgG  türü  özgül  antikorlar  saptanabilir.  Hibridizasyon  ve  PCR  yöntemi  ile CMV DNA saptanması mümkündür. Ayrıca viral proteinlerin saptanmasına yönelik testler de kullanılabilir.

CMV  TEDAVİSİ :

Sitomegalovirüs tedavisi nde   Gansiklovir  ve  foskarnet  (fosfonoformik  asit) kullanılır.  Sağlıklı  kişilerdeki  primer  CMV  infeksiyonunda antiviral tedavi önerilmemektedir. Konjenital infeksiyonlarda ise antiviral tedavi klinik olarak etkisiz olsada virus salgılanmasını azaltması açısından yararlı olabilir.

MOLLUSKUM KONTAGİOSUM:

Etken  bir  pox  virüs  olan  molloskum  kontagiosum'dur.  Genellikle  çocukların  ve  genç  erişkinlerin hastalığıdır.

MOLLUSKUM NASIL BULAŞIR :

Çocuklarda molluskum virusu genellikle cinsel yol dışında deriyle direkt temas sonrası bulaşır. Erişkinlerde ise  hem  cinsel  yolla  hem  de  direkt  temas  ve kişinin kendi kendine bulaştırması  ile bulaşır.  Primer  lezyon  2-5  mm çapında göbekli  papüllerdir.  Ayak  tabanı  ve  avuçlar  hariç vücudun  her  yerinde  bulunabilir. Lezyonlar  genellikle  kendi kendilerini sınırlar fakat yıllarca kalabilirler de. Tanıda  klinik  görünüm  genellikle  yeterlidir.  Biyopsi  ile  molluskum  cisimcikleri ( molluskum incisi )  gösterilebilir.  Serum antikorlarının ölçülmesine yönelik  kompleman fiksasyon, nötralizasyon, immünofloresan ve jel difüzyonu  kullanılabilir.

MOLLUSKUM TEDAVİSİ :

Tedavide keskin bir küret ile kürete etmek genelde yeterlidir. Kriyoterapi, elektrokoterizasyon da yapılabilir.

HEPATİT VİRUSLERİ: HEPATİT A, HEPATİT B VE HEPATİT C

B hepatit cinsel ilişki ile geçer ve kan  yolu ile bulaşır.  C Hepatitin  başlıca bulaşma  yolu kan yoludur fakat tükrük, idrar ve  meni  gibi  vücut  salgılarında  virusun  bulunması,  yakın  temas  ve  cinsel  yollarla  da  bulaşmanın  olabileceğini  düşündürmektedir. HCV'nin cinsel yolla bulaştığını destekleyen çalışmaların yanı sıra, cinsel yolla bulaşma riskinin yok denecek kadar az olduğunu savunan araştırmalarda vardır.

HUMAN İMMUNODECİENCY VİRUS (HIV)  AIDS :

HIV  edinsel  immun  yetmezlik  sendromu  (AIDS)  etkenidir.  HIV  II,  HIV  I‘e  göre  seksüel  yolla  üç  defa, vertikal  yolla  10  defa  daha  az  bulaşma  riskine  sahiptir.  HIV 'in  başlıca  bulaşma  yolları  cinsel  temas,  kan  ve  kan  ürünlerine   temas  ve  gebelik döneminde  enfekte  olmuş  anneden  bebeğe bulaşmadır.

CİNSEL İLİŞKİDE AIDS BULAŞMA RİSKİ 

Kadınlara cinsel ilişkide HIV bulaşma olasılığı daha yüksektir.Tekrarlayan ve travmatize eden ilişkiyle bulaşma olasılığı daha da artar.

AIDS TANISI :

Tanıda  HIV'e  karşı  oluşmuş  antikorların  tespitinde;  ELISA,  Western  Blot, Radioimmünopresipitasyon  ve immünfloresan  yöntemleri kullanılmaktadır. ELISA yönteminin spesifitesi %98.6 ve sensitivitesi %97.3‘dür. HIV hastalarının tarama  ve tespitinde yüksek duyarlılığa sahiptir. Western blot  testi pozitif ELISA testini doğrulamak ve antijenlerin hangi viral antijenlere karşı yapıldığını göstermek amacıyla uygulanır.

TRİKOMONİYAZİS :

Etken  Trichomonas  vaginalis 'dir.  Trofozoit  formu  ile  bulaşır.  

TRİKOMONAS NASIL BULAŞIR ?

Bulaşma  cinsel  ilişki,  indirekt  yollarla (alafranga  tuvalet, havuz ...)  ve  doğum  sırasında  anneden  bebeğe  geçişle  olabilir.  İnfekte kadınların eşlerinin   yaklaşık  %14-60‘ında  Trichomonas saptanabilmektedir. Buna  karşın  infekte  erkeklerin  partnerlerinde ise %67-100‘ünde organizma tespit edilir.Kuluçka  dönemi  4-28  gündür

TRİKOMONAS BELİRTİSİ :

Trikomonas enfeksiyonu kadınlarda  en  sık  şikâyet  vajinal  akıntı  ve  vulvovajinal  irritasyona  ait  şikayetlerdir.  İnfekte  kadınların  %50-75‘i  vajinal  akıntıdan  şikâyet  etmekte  ve  %10‘u  akıntıyı  kötü  kokulu  olarak  nitelendirmektedir.  Olguların  %25-80  arasında  değişen  oranda  kaşıntı  ve  %20' sinde dizüri şikâyeti vardır. Hastaların yaklaşık %50'sinde köpüklü vajinal akıntı ve sarı-yeşil renkli akıntı bulunur. Hastaların %75' inde vajinada kızarıklık eritem görülür. Serviks ve vajina, kapiller dilatasyon ve punktuasyon kanamaları  nedeni ile klasik  çilek görünümü ndedir. Olguların %2'sinde çıplak gözle görülürken, kolposkopla %90‘ında  tespit  edilebilir.  Olguların  %90 'ında  servikal erezyon  gelişir . Her  iki  cinsde  de  görülür  fakat  erkeklerde beliritisiz  olduğundan kadınlarda klinik enfeksiyon daha sık ortaya çıkar

SİSTOSEL REKTOSEL

Pelvik organların bir veya bir kaçının normal  pozisyonlarından daha aşağıya doğru yer değiştirmesi, fıtıklaşmasıdır. 

CİNSEL  ORGAN SARKMALARININ NEDENLERİ

Pelvik relaksasyon yapan neden  pekçok tur. Yaş, menopozal durum, gebelik, vaginal doğum, obezite, kronik öksürük, kronik  kabızlık ,  genetik  faktörler,  geçirilmiş  histerektomi,  ayakta  ağır  kaldırma  işlerinde  çalışanlarda  sık görülmektedir. 
Pelvik organlarda sarkma olan hastaların % 30‘unda ailesinde de sarkma öyküsü vardır.Özellikle beyaz ırkta  kollagen  içeriği azlığına bağlı sarkma daha çok gözlenebilir. Zor  doğum sonrası sarkma ,  iri  bebek  doğurma ve müdahaleli doğumlar , endopelvik fasiada yırtılma ve gerilme ile çatlaklar oluşturur ve  peşinden cinsel organlarda sarkma yapabilir. Kronik kabızlık ve öksürük bu hasarı arttırabilir. Pelvik taban kasının sinir yaralanması da etkendir.

PELVİK ORGAN SARKMASI SIKLIĞI

Her  9  kadından  biri  pelvik  relaksasyon   ve  /veya  stress  inkontinans  nedeniyle  en  az  bir  kez operasyon geçirmektedir.

PELVİK ORGAN SARKMALARININ BELİRTİLERİ

Hasta en çok ele  gelen vajende  kitle hissi ile başvurur. Sarkan yapılar vajende bası hissi doğurabilir. Yürürken  ve ayaktayken  sarkma şiddetlenebilir. Cinsel ilişkide  ses  gelmesi   olabilir.
Sarkma olan hastaların % 40 'ında idrar kaçırma yaşanabilir. İdrar yaparken elle mesaneyi itmek ve destekleyerek idrar yapmak gerekebilir.Mesanede sarkan alanda idrar kalabilir ve idrarı tam boşaltamama olabilir.Sarkan organların mukozası dışarı ağızlaştığından zamanla bası ülserleri ve iritasyon gözlenebilir.

CİNSEL ORGANLARDA SARKMANIN TÜRÜ 

Klinik sınıflandırma sarkan veya sarkıyor imajı yaratan organa göre yapılır. 
Başlıca  yer  değiştiren  organlar;  mesane,  üretra,  uterus  ve  rektumdur.  Pelvik  relaksasyon vajina  referans  alınarak tarif edilmektedir.

PELVİK ORGAN SARKMASI TANISI 

Tanı vajinal  muayene  bulgularına  dayanır.  Görüntüleme  yöntemlerinin  tanıda   kullanılmasında  fikir  birliği yoktur.
Enteroselin rektoselden  ayırt edilmesi için rektal  muayene faydalı olabilir. Ayakta da muayene  yapılabilir. 
TEDAVİ: 
Belirti vermeyen  hafif  olgularda  tedavi  gerekmeyebilir.   
Ameliyatsız  yaklaşımda  pesser ler kullanılabilir.  
Temel  tedavi  cerrahidir.  Pelvik  taban  zayıflıkları  onarılır. 
40  yaşını    tamamlamış  ve  çocuk isteği  olmayan hastalarda rahim sarkması da varsa   vajinal  histerektomi  uygulanır.  
Genç  hastalarda  Manchester/Fothergill  operasyonları uygulanabilir. 
Round ligamenlerinin kısaltılması ve karın ön duvarına fiksasyonu yani klasik  üteropeksi sonuçları iyi değildir.
Uterin descensus ve vaginal kaff prolapsusunda, son yıllarda sakrospinöz  ligament  fiksasyonu,  retro  peritoneal   abdominal  uterosakropeksi,  sakral  kolpopeksi  ameliyatları  yapılır.
Yaşlı, histerektomi  uygulanamayacak  hastalarda  vajınal  mukoza  çıkarılarak  Le Fort operasyonu ile vajen  tamemen  kapatılır.

SİSTOSEL 

Mesane  tabanının  sarkması durumudur . Mesanede  sarkma  ile beraber  çeşitli idrar  şikâyetleri ve bazen de idrar kaçırma  vardır. Vajen üst duvarında dışarıya doğru sarkan bombeleşme gözlenebilir. Beraberinde  mesane boynunun mobilitesinde artış olabilir. İleri formlarında işeme sonrası  mesanede idrar kalması olabilir.Bazen elle destekleyerek işemeye çalışan hastalar olur.Tedavisi cerrahidir.

SİSTOSEL  TANISI :  

Vajinal muayene  ve muayenede ıkınmanız söylenerek teşhis koyuyoruz. İdrar kaçırma varsa ürodinami testi istenebilir. Ultrason ile de sarkmanın derecesi görülebilir.
Sistosel ameliyat teknikleri :
Anterior kolporafi yapılır.Fakat ek olarak aşağıdaki operasyonlar da yapılabilir.
-Retropubik kolposüspansiyon (marshall marchetti krantz operasyonu )  ile  paraüretral  doku  simfizis  pubise  asılır.
-Burch  kolposüspansiyonu  (paravaginal  dokular  cooper ligamentine)   yapılabilir.
-Paravaginal  defekt  onarımı  (lateral  vaginal  duvarlar  arkus  tendineusa  asılır)  içerir.
Bu teknikler  alt  üriner  yolu  retzius  boşluğu na doğru kaldırır. 
-İğne  prosedürü  (pereyra  ve  stamey  prosedürü). 
-Paravaginal  onarım.  
-Eğer  intrinsik  üretral  sfinkter  disfonksiyonu  varsa  kolpografi anteriora  ek olarak  sling  prosedürü, artifisiyel enjeksiyonlar, periüretral enjeksiyonlar yapılır.

ÜRETROSEL

Üretra ( idrar çıkış bölgesi ) alt duvarının sarkmasıdır.Üretranın alt 1/3 ‘ü östrojen bağımlıdır.Özellikle menopozal evreyle beraber üretrada sarkmalar gözlenebilir. Ağrılı idrar yapma, idrarda yanma, idrar çıkış bölgesinde ülserasyon  gözlenebilir.

SİSTOÜRETROSEL

Mesane ve üretra ( idrar çıkış bölgesi) alt duvarının sarkmasıdır.

REKTOSEL

Rektum üst duvarının vagene doğru kabarmasıdır. Özellikle zor doğumlardan sonra levator ani denilen pelvik taban kaslarının zayıflaması ve ayrılması ile dışkı kanalında fıtıklaşma olur.Bazen dışkılama esnasında bu fıtıklaşma vajene doğru bir hayli fazla olur .Buna bağlı olarak kabızlık gözlenebilir.
Rektosel ameliyat teknikleri :
Kolporafi posterior
Kolpoperinorafi  ameliyatları yapılır.

ENTEROSEL 

Douglas boşluğu denilen karın iç boşluğunun en alt kısmının vajene sarkmasıdır. Bu sarkma tipinde ince barsaklar vajene doğru kabarır. Rektoselden ayırımda  rektal muayene  gerekebilir. 
Moschowitz operasyonu; abdominal yoldan kul-de-sak  daraltılarak  bir  seri  sirküler  sütür  konur.  Halban  operasyonu;  sütürler  sagittal  konur.  
McCall kuldoplastisi; sakro uterin ligamentler yaklaştırılır.

RAHİM SARKMALARI

Descensus  uteri:  uterusun  aşağı  doğru  yer  değiştirmesidir.  
Dessensus  kolli  uterin  elangasyo:  Rahimin aşağı doğru yer değiştirmesi ile birlikte rahim ağzı uzunluğunda artış olmasıdır. 
Prolapsus  uteri  parsiyalis: Rahimin  kısmen  vajen dışına  çıkmasıdır.  
Prolapsus  uteri  totalis:  Rahimin  tümünün  vajen  dışında olmasıdır.

MİYOMLAR

Miyomlar rahimin düz kas kökenli iyi huylu tümörleridir.

MİYOM KİMLERDE OLUR ?

Doğum yapmamış hanımlarda, yumurtlama bozukluklarında, şişmanlık ve beyaz ırkta daha fazla gözlenir. İdeal vücut ağırlığının üzerindeki her 10 kilogram için risk %10 artmaktadır. Beyaz kadınlarda siyah ırka göre 3-4 kat daha sık görülmektedir.Genellikle bir aile öyküsü vardır, bu da myomların gelişiminde bazı kalıtsal faktörlerin rol oynadığını düşündürür.Erken adet görüp geç menopoza girme, östrojen içeren ilaç kullanımı etken olabilir.
Rahime ait bazı büyüme faktörlerinin fazlalığı da myom gelişimini arttırabilir.

MİYOM ÇEŞİTLERİ NELERDİR ?

Rahimi boyut olarak  büyüten myomlar olduğu gibi, rahim iç boşluğuna uzanan myomlar (submüköz myom), rahim duvarı dışına uzanan myomlar (subseröz myom) ve rahimin kas yapısı içine uzanan myomlar (intramural myom) gelişebilir.
Bazı hastalarda tek bir miyom mevcutken bazılarında çok sayıda myom görülebilir.
Myomlar çok büyük çaplara ulaşabilir ve bazı durumlarda göbeğe kadar uzanan büyüklükte kitle şeklini alabilirler.

MİYOMLARDA GÖRÜLEN BELİRTİ VE ŞİKAYETLER NELERDİR ?

Adet  kanamalarının artması, adet kanamalarının uzaması veya düzensiz adet kanamaları olması şeklinde belirti verebilirler.
Rahim boşluğuna doğru gelişen myomlar ( submüköz myomlar) rahim iç yüzeyini arttırdıkları, hormona düzensiz yanıt verdikleri, rahim kasılmasını engelledikleri için çok adet kanaması na  yol açabilirler.
Büyük myomlar da myomun beslenmesi bozulur ve zamanla miyomlarda dejenerasyon ortaya çıkabilir. Miyom dejenerasyonu  kendini genellikle ağrı ile ortaya çıkarır. .
Rahim iç boşluğundan gelişen bazı myomlar ise rahim ağzını geçerek vajene doğru uzanırlar ve vajene doğmuş myom olarak adlandırılırlar.
İnfertil hastalarda myomlar myomun büyüklüğü, yerleşim yerine göre gebe kalmayı güçleştiren neden olarak karşımıza çıkabilir.

MYOMLAR KÖTÜ HUYA DÖNER Mİ ?

Hastaların bir kısmında  myomlar kanser yapar mı fikri  vardır. Miyomlarda kanser gelişimi ( leomyosarkom ) oldukça düşük oranlardadır.Miyomların kansere dönüşmesi  1000de 1'in altındadır.Daha çok kötü başlayan myomların kötü huylu devam ettiği, iyi huylu başlayan myomların da iyi huylu olduğu düşünülür.

MİYOMDA AMELİYAT  KARARI NE ZAMAN VERİLİR ?

Bazı durumlarda miyom ameliyatı na karar verilir :
  • -6 cm den büyük myomlar,
  • -miyom dejenerasyonu dediğimiz bozulma belirtileri gösteriyorsa,
  • -bası şikayetleri ve ağrıya neden oluyorsa,
  • -aşırı kanamaları varsa,
  • -kötü huy kriterleri gösteriyorsa,
  • -menopoz sonrası büyümeye devam ediyorsa,
  • -infertilite öyküsü varsa myom ameliyatları yapılır.

MİYOM TEDAVİSİ NASIL OLUR ?

Aşağıdaki durumlarda myomların tedavisi gerekmektedir:
  • 1-Miyomlarda kanama , miyomlu hastalarda ağrı veya miyomun mesaneye baskı uygulaması ve miyomun dışkı kanalına bası uygulaması
  • 2-Menopoz sonrası miyomda büyüme
  • 3-İdrar yollarına baskı  ve idrar akışında güçlük ortaya çıkması
  • 4-Myomun kendi sapı etrafında dönmesi ( myom torsiyonu )
  • 5-Miyomda dejenerasyon a bağlı olarak ortaya çıkan ağrılar
  • 6-Rahim ağzından vajene uzanan myomlar (vajene doğmuş myom)
  • 7-Myomun rahimi üç aylık gebelik büyüklüğüne kadar büyütmesi
  • 8-Gebe kalmada güçlük yaratan miyomlar
Hanımların pek çoğunun talebi miyomun ilaçla tedavisi ni görmektir ama maalesef  miyomların ilaç tedavisi geçici çözümdür ve  pek de yüz güldürmez.Hormonal tedavilerle myomların gelişiminin az miktarda yavaşlatılabileceği düşünülür ya da en azından hormonal ilaçlar kanamaları düzenlemek için kullanılır. Miyom tedavisinde hormonlu spiraller  uygun olabilir.
Miyom tedavisinde  GnRH analogları kullanılabilir.Bu ilaçlar östrojeni baskılayıp adeta  menopoz yaratarak miyom çapında küçülme ye neden olabilir. GnRH analoglarının miyomları küçültücü tedavi deki etkisi geçicidir, bu ilaçlar bırakıldıktan 6 ay sonra miyomlar eski çaplarına dönerler. Bu ilaçların menopoza ve menopozun getirdiği sorunlara (ateş basması, uykusuzluk, vajende kuruluk, kemiklerde zayıflama ve benzeri etkiler) yol açmaları nedeni ile sürekli kullanımı mümkün değildir.

MİYOM AMELİYATLARI NELERDİR ?

Miyomların görülme sıklığı % 40-60 dır.Bu hastaların % 20 sinin şikayet verdiği ve şikayeti olan hastaların da % 20 sinin ameliyata ihtiyaç duyduğu bilinir. Myomların kesin tedavisi cerrahidir.
Myomlar rahmin alınması nın  istenmediği durumlarda tek olarak çıkarılabilir (miyomektomi). Bu durumda  myomun yeri, büyüklüğü ve hastanın genel durumu göz önünde bulundurularak   laparaskopik,histereskopik  ve açık teknik kullanılır.Laparaskopik miyom ameliyatı veya histereskopik miyom ameliyatı yapılabilir. Laparaskopik miyom operasyonu ve histereskopik miyom operasyonu seçilmiş vakalarda uygulanabilir.
Saplı myomlar ve subseröz miyom larda laparaskopik miyomektomi kullanılabilir.
Histereskopik miyomektomi  ise  myom rahim iç duvarına uzanmışsa ve rahim iç duvarında saplı myomlar varsa kullanılabilir.
Açık teknik ise myomların sayısı fazlaysa, myomlar rahimin orta tabakalarına yerleşmişse,geçirilmiş yapışıklık yaratabilecek ameliyat öyküsü varsa  ve doğurganlık beklentimiz azsa kullanılabilir.
Ameliyat öncesi büyük kitlelerde GnRH analogları kullanılıp kitle küçültülebilir ama bu ilaçla myomun kapsülünün zor ayrılabileceği ve ameliyatı daha da zorlaştırabileceği bilinir.
Ameliyatlarda  myomu kapsülünden sıyırma, sapından keserek alma ya da rahim alma ameliyatı yapılır. Miyom embolizasyonu ( miyomda pıhtılaşma yaratarak küçülmesini sağlamak) son yıllarda kullanılmaya başlanmıştır.
Gereksiz yapılacak miyom ameliyatları gebelik şansını azaltabilir. Cerrahi uygulanacak hastalarda cerrahinin getireceği yarar ile oluşturacağı yan etkiler  karşılaştırılmalı ve ameliyata ona göre karar verilmelidir.

MİYOM AMELİYATLARI KAÇ SAAT SÜRER ?

Miyom ameliyatları myomun yeri, sayısı, kanama durumuna göre değişen sürelerde yapılır.Fakat miyom ameliyat süresi genelde 20 - 90 dak. arasında değişir. Histereskopik myomektomi açık ve laparaskopik yönteme göre daha kısa sürer.

MİYOM AMELİYATI SONRASI NELER YAŞARIZ ?

Doğurganlık çağını geçmiş veya  rahmin korunmasının mümkün olamayacağı ileri derecede büyük myomlar rahmin alınması gereken durumlar dandır. Bu işlem de kapalı veya açık ameliyat şeklinde yapılır.
Hasta  45 yaş altındaysa ve henüz menopoza girmemişse, yumurtalıklarında herhangi bir anormallik yoksa yumurtalıklar ameliyat sırasında alınmaz .Böylelikle hasta menopoza girmemiş olur.
Rahmin alınması ameliyatı (histerektomi) sadece doğurganlığı sonlandıran bir işlemdir, hastanın cinsel yaşamını sürdürmesine engel olmaz. Rahmin alınması operasyonu cinsel fonksiyonlarınızı değiştirmez.
Miyomektomi ameliyatının yan etkileri ; iç rahim boşluğunda şekilde bozulma, intrauterin sineşi  ( rahim içinde yapışıklık )  veya karın içi yapışıklar ve tüplerin bundan etkilenmesidir.  

MİYOM TAKİBİ NASIL OLUR ?

Miyomu rastlantısal olarak tespit edilen, şikayeti olmayan ve doktorları tarafından herhangi bir tedavi önerilmeyen hastaların miyom takibi konusunda endişelenmesine gerek yoktur. Bu hastaların  6-12 ay aralıklarla kadın doğum muayeneleri ni yaptırmaları gerekmektedir.Fakat hızlı büyüyen, dejenere olan, menopoz sonrası farkedilen ve belirti vermeye başlayan myomlar daha sık takip edilir.

GEBELİKTE MİYOM TESPİT EDİLİRSE NE OLUR ?

Gebelikte miyom gebeliklerin %5 inde tespit edilir.
Gebelik esnasında myomların % 50 si büyür, geri kalanı küçülür veya aynı boyutlarda kalır.Büyüyen myomlar genelde 3-6 cm civarı olanlardır.Çok büyük myomla gebe kalan hastanın myomu genelde aynı boyutlarda kalır veya 1-2 cm daha büyür ve durur.
Gebelikte miyom dejenerasyonu ihtimali yüksektir.
Gebelikle birlikte miyom bulunan hallerde myomun büyüklüğü, rahimde yerleşmiş olduğu yere bağlı olarak sorunlar değişebilir.Düşükler, erken doğum, plasentanın erken ayrılması, doğum sonu kanama, plasenta parçalarının doğum sonrası kalması olabilir.Plasentanın myoma yakın olması durumunda bu riskler artar.
Gebelikte miyom tedavisi yoktur.Fakat gebelikte miyom belirtileri ve gebelikte miyom riskleri konusunda problemi engelleyici tedaviler verilebilir.

SEZERYAN ESNASINDA MYOM ALINIR MI ?

Rahim gebelik esnasında dakikada 800 cc kan alır.Bu kadar çok kanlanan bir organa sezeryan yanında ek ameliyat yapmak,  iyi bir değerlendirme ve tecrübe gerektirir.Sezeryanda miyom alınması durumunda çok kanama olabilir ve hastayı rahim alınma ameliyatına sürükleyebilir.
Eğer rahat çıkarılabilecek yerde bir myomsa çıkarılmalıdır.Nihayetinde doğum sonrası hastanın myomla ilgili şikayeti devam eder ve doğumdan sonraki yıllarda ameliyat gerektirir.Dolayısıyla hastayı sezeryandan sonra ikinci bir  ameliyat  bekleyeceğine, eğer şartlar uygunsa sezeryan sırasında myomu almak iyi olabilir.

MYOM AMELİYATI SONRASI DOĞUM NASIL OLMALIDIR ?

Rahimde eğer geçirilmiş kesi ve dikiş yeri varsa hasta teorik olarak doğum gibi zorlu süreçlere sokulmamalıdır.Bu yüzden myom ameliyatından sonraki doğumlarınızın sezeryan tekniğiyle olması daha uygundur.Çünkü rahimde pek çok yerde boyutlarını tam bilemediğimiz çeşitli sayıda  kesiler vardır.Ayrıca myom ameliyatı gibi bir ameliyattan sonra edinilen bebek çoğunlukla tedavi gebeliğidir ve hiç de sıkıntıya atmak istemediğimiz bir bebektir.

MYOMLU HASTAYA SPİRAL TAKILIR MI ?

Spiral başlıbaşına kanamayı arttıran bir etkendir.Miyom varken spiral takılması nda kanama artabilir.Bazen miyomlu hastada rahim iç boşluğunun boyutları artar.Dolayısıyla spiral tam oturmaz ve bir süre sonra aşağı yerleşimli RİA denilen durum gerçekleşebilir.Yani spiral kayması olur. Bazı durumlarda rahim iç duvarına bakan miyomlar olur ve bu durumda spiral takılacak boşluk bulunamayabilir.
DİPNOT : Gebelikte myom tehlikeli midir sorusu akılları meşgul eder. Myomlu hastaların gebelik takibi nde düşük riski ve erken doğum riski en çok gördüğümüz sorunlardır.Bu risklerin olabileceğı bilinir ve  bu risklerle mücadele edilirse gayet güzel bir gebelik süreci yaşayabilirsiniz, korkmayın !

ENDOMETRİOZİS

 

ENDOMETRİOZİS NEDİR?

Rahim iç duvar hücrelerinin rahim dışında bulunma durumudur.Bu hücreler her ay hormonlarımıza cevap verir ve bulunduğu yerde kanama dokusu oluşturur.En çok 25-45 yaş hanımlarda bulunur. Kronik kasık ağrısı  ile başvuran hastaların yaklaşık % 50 sinde rastlanır.Yine infertil hanımlarda %25 düzeyinde görülür.Aslında erken yaşlarda başlar fakat bulgu vermesi yılları alır.Daha çok beyaz ırkın hastalığıdır.

ENDOMETRİOZİS NERELERDE BULUNUR?

Endometriozisin en sık görülme yerleri, karın boşluğu, yumurtalıklar, tüpler, rahimi destekleyen bağlar, vagen, dışkı kanalı ile vajen  arasındaki alan, rahim dış yüzeyi ve  karın boşluğunun yüzeyidir. Bu endometriozis odakları bazen barsaklarda , anal kanalda, idrar torbasında,  rahim ağzında, dış üreme organları üzerinde veya geçirilmiş karın ameliyatlarının yara izlerinde görülebilir.Endometriozis tedavisi bulunduğu yer, büyüklük,şikayetler ve gebelik isteğine göre değişir.

ENDOMETRİOZİS KANSERE DÖNÜŞÜR MÜ ?

Endometriozis odakları veya alanları genel olarak kötü huylu değildir. Normal bulunmaları gereken yerlerin dışında olmasına rağmen normal bir doku tipi içerirler.Yani yayılım olarak kötü huylu gibi davransa da huyu iyidir.  Belirtiler zamanla kötüleşse de bazı olgularda iyileşme ve tekrarlama dönemleri görülmektedir. Endometriozisin kansere  dönüşmesi ne dair kesin bilgiler yoktur. Endometriozisde kanser sıklığı normal popülasyondan fazla değildir.

ENDOMETRİOZİS  NASIL OLUR?

Endometriozis odakları da adet döngüsünü yöneten hormonlara yanıt vermektedirler. Adet döneminde rahim içerisinde olduğu gibi bu alanlarda da hormona  cevap vererek  kalınlaşma ve kanama olmaktadır. Bu kanama , çevre dokularda iltihabi gelişme ve bağ dokusu oluşumuyla sonuçlanmaktadır.Lezyonlar önce küçük lekeler tarzındayken zamanla büyür ,birbirleriyle birleşir ve kistler halini alır.Bu dönemdeki kistlere çikolata kisti de denmektedir.Çikolata kisti nedeni ,endometriozisin yaygınlığı ve karın içinde biriken kanın vücut tarafından çevrelenmesidir.

ENDOMETRİOZİS BELİRTİLERİ NELERDİR?

-Endometriozisin  en sık görülen belirtisi şart olmamakla beraber adetten önce ağrı ve adet esnasında ağrı lardır.Bu ağrı genellikte normal adet sırasında görülen sancılardan daha şiddetlidir.
-Endometriozisde cinsel ilişkide ağrı  ve cinsel ilişki sonrasında ağrılar olabilir .
-Endometriozisde  infertilite en önemli başvuru nedenlerindendir, endometriozisli hastaların % 30-40'ında  infertilite görülmektedir ve bu durum hastalığın ilerlemesiyle sıklaşan bir durumdur. Çikolata kistinde gebelik mümkündür fakat  sık rastlanan bir durum değildir.
-Endometriozisde adet düzensizliği çok görülür.
-Bağırsaklarda  endometriozis  belirtileri olabilir.Endometriozisde ağrılı dışkılama görülebilir ,adet döneminde dışkı kanalına ve bele vuran ağrılar gözlenebilir.
Bazı endometriozis hastaları nda hiçbir belirti olmayabilir. 
Endometriozis ağrısı nın şiddeti, hastalığın ve endometriozis odaklarının yaygınlık derecesi ile doğru orantılı değildir.

ENDOMETRİOZİS NEDENLERİ NELERDİR ?

Endometriozisin nedeni bilinmemektedir.
Bir kurama göre, adet kanının rahimin tüplerinden geçerek geriye doğru karın içine akmasıdır. Bu şekilde karın duvarı içerisine taşınan endometrium hücrelerinin burada yerleşip büyüyebildiği öne sürülmektedir. Bütün kadınlarda az da olsa bu şekilde bir geriye akışın söz konusu olduğu ancak bağışıklık sisteminde veya hormonal sisteminde problemi olan kadınlarda endometriozis gelişimi olduğu öne sürülmektedir.
Bir başka kurama göre, endometrial doku rahim içerisinden kan damarlarıyla veya lenf yoluyla vücudun diğer bölgelerine yayılmaktadır.
Genetik kurama göre ise, endometriozis belirli ailelerin genlerinde taşınmakta veya bazı ailelerde endometriozisde genetik yatkınlık bulunmaktadır.Yakın akrabalarda görülme olasılığı daha yüksektir.
Bir diğer kurama göre kadın henüz embriyo (cenin) dönemindeyken meydana gelen doku artıkları yetişkin dönemde endometriozise dönüşebilmektedir.Bazı özel durumlarda embriyo döneminde üreme sistemi dokusu oluşturabilme yeteneğinde olan dokular yetişkin dönemde farklı yapılar şeklinde  bu yeteneklerini tekrar kazanmaktadır.
Cerrahi esnasında bu dokuların başka yerlere nakli, özellikle karın ameliyatlarındaki yara izlerinde görülen endometriozisi açıklamak için öne sürülen bir kuramdır.

ENDOMETRİOZİS TANISI NASIL KONULUR?

Endometriozis kesin tanısı laparaskopi ile görerek olur. Bu işlem sırasında hastanın karnı içerisine karbondioksit gazı verilerek şişirilir ve iç organların daha iyi görülmesı sağlanır.
Ayrıca endometriozis odakları muayeneyle hissedilebilir veya endometriozisin ultrasonografi belirtileri vardır. Endometriozisde kistleşmeler olabilir ve çikolata kisti diye adlandırılır.Buna rağmen endometriozisin kesin tanısı laparaskopi ile görerek konur .

ENDOMETRİOZİS TEDAVİSİ NASILDIR?

Tedavi kişinin yaşı, bebek beklentisi, şikayetlerine göre değişir.İlaç tedavisi verilebilir.Bu ilaçlar lezyonlarda geçici baskılama yaparlar ve bazıları da yan etki taşırlar.
Çikolata kisti tedavisi  için değişik tedavi yöntemleri kullanılmakla birlikte kesin bir tedavi henüz bulunamamıştır. Ağrı kesiciler genellikle çikolata kistinde ağrılar için kullanılırlar. Hormonlarla tedavi yumurtlamanın mümkün olduğunca uzun bir süre durdurulmasını amaçlamaktadır. Bu tedavi sırasında ve bazen aylar ve yıllar sonra endometriozis kistinde küçülme  görülebilmektedir.Çikolata kistinin kesin tedavisi yoktur.Endometriozisde kesin tedavi için genetik araştırmalar yapılmaktadır.
Çikolata kistinde hormonal tedavi , çikolata kistinde doğum kontrol hapları, progesteron ilaçları, testosteron türevleri (danozol), ve GnRH agonistlerini (gonadotropin salıcı hormon ilaçları) içermektedir. Tüm hormonal tedavilerde yan etkiler bazı kadınlar için sorun oluşturabilmektedir.
Çikolata kistinde ameliyat teknikleri de düşünülebilir.Bu teknikler sadece kisti dağıtmak olabileceği gibi yumurtalıkların alınmasına kadar ilerleyebilir.Hafif endometriozisli hastalarda cerrahi tedavi  gebelik şansını çok değiştirmez.Eğer infertilite tedavisine cevap vermeyen bir hastaysa laparaskopi yapılabilir.Orta ve ileri düzey endometriozislerde cerrahinin gebeliğe katkısı olur.Yapılacak cerrahi tedavi over kapasitesini azaltabilir.Tedavide kişiye uygun ve dokuya saygılı cerrahi önemlidir.

ADENOMYOZİS

Endometriozisin rahim kası içine yerleşmiş halidir.Rahim içine yerleşmiş kistik lezyonlar olabilir.Uterus 3 aylık gebelik büyüklüğüne kadar büyüyebilir.Adenomyozis belirtileri , adetten önce kasık ağrıları , adet düzensizlikleri olabilir. Adenomyozisin ameliyatı daha çok tercih edilebilir.Cerrahinin uygun olmadığı bir hasta grubuysa ilaç tedavileri,hormonlu spiraller ( spiral ) uygulanabilir.
DİPNOT: Gebelik sıklıkla belirtilerde ve kistlerde gerilemeye neden olur.Hastalık ilerledikçe gebe kalmanız giderek zorlaşır.Ayrıca  dış gebelik ve düşük riski de yüksek olabilir. Bu nedenle eğer çocuk yapma fikriniz varsa biran evvel gebe kalmaya çalışmanızda  fayda var.Eğer endometriozis öykünüz varsa bebek fikrini ertelemeyin.Eğer adet gecikmeniz olursa gebeliğin yerini biran evvel ispat etmemiz gerekir,çünkü daha önce de bahsettiğimiz  gibi dış gebelik ve düşük riski fazladır.Geç kalmadan bizlere başvurunuz…

PELVİK ENFEKSİYONLAR

 

PELVİK ENFEKSİYON NEDİR ? ( PID )

İç genital organ enfeksiyonu dur (üst  genital  yol  enfeksiyonu ). Kadın  genital yollarının  yapısı  enfeksiyonlara  eğilimi arttırır. Vaginanın asitliği ve rahim ağzındaki tıkaç enfeksiyon kontrolünde önemlidir. Endometrit,  salpenjit,  peritonit  ve tuboovarian abse  gibi olayın boyutlarını ifade eden tipleri vardır. 

HANGİ DURUMLAR PELVİK ENFEKSİYONU ARTTIRIR ?

Genital yol enfeksiyonları nı kronik vajınal enfeksiyonlar, çok eşlilik , rahim içi araç kullanımı,rahim ağzı yaraları, geçirilmiş eski genital yol enfeksiyonları, savunma sistemi bozuklukları  arttırabilir. Sık cinsel  ilişki, spiral kullanımı,vajinal akıntılar, genital hijyene dikkat edilmemesi enfeksiyonlar açısından risk faktörü oluşturur.

HANGİ DURUMLARDA PELVİK ENFEKSİYON AZ OLUR? 

Prezervatif kullanımı, doğum kontrol hapı kullanımı, enfeksiyonla zaman geçmeden mücadele, tek eşlilik durumunda enfeksiyon riski azalır.

PELVİK ENFEKSİYON BELİRTİLERİ NELERDİR? 

Hasta alt karın bölgesinde şişlik,  vajınal akıntı,  ateş-titreme,  düzensiz kanamalar,  idrar yollarından şikayetler,  ilişkide ağrı,  muayenede pelvik hassasiyet şikayetleriyle gelebilir.

PELVİK ENFEKSİYON NASIL TEŞHİS EDİLİR ?

Teşhisde hastanın hikayesi,muayene bulguları,  vaginal kültür,bazı kan testleri yardımcıdır. 

PELVİK ENFEKSİYONDA TEDAVİ

Pelvik enfeksiyonda antibiyotik tedavisi 14 güne varan sürelerde yapılır.Bizlerin altın standart şeklinde nitelendirdiğimiz ilaç protokolleri vardır.Gerekli olursa kültür alınabilir.Pelvik enfeksiyonda hastaneye yatış gerekebilir.

PELVİK ENFEKSİYON NEDEN SIK TEKRARLAR?

Pelvik enfeksiyonlarda tekrarlama olasılığı fazladır.Bunun nedeni eşte enfeksiyonun devam etmesi, akıntıların tedavisinin gecikmesi, enfeksiyon geçirmiş dokunun daha kolay yeniden enfekte olması , olası doğumsal yırtıklar ve dolayısıyla sık vajinal enfeksiyon sayılabilir.

PELVİK ENFEKSİYON GEÇİRENLERDE NE OLUR? 

 

Pelvik enfeksiyonlar bazı istenmeyen sonuçlara yol açabilirler. Apseler ( tuboovarian apseler ), tüplerde iltihaplı şişmeler ( pyosalpenks , hidrosalpenks ),  karın zarı iltihapları  peritonitler , tüplerde yapışmalar (pelvik adezyonlar) ve sonuçta kısırlık olabilir.Enfeksiyonun tedavisinden sonra bir süre ya da sürekli olarak ağrılar kalabilir (kronik PID).Çünkü yaşanan her enfeksiyon yeni yapışıklıklar demektir.Yaşanan her enfeksiyondan sonra bir diğer enfeksiyon atağı hasta zeminde daha kolay gelişir.

DOKTORA BAŞVURU ZAMANI

NE ZAMAN DOKTORA BAŞVURMALI?

GEBELİK VARSA ;
  • Gebelikte vajinal kanamalar olması düşük riski,erken doğum riski, rahim ağzı yetmezliği gibi önemli sorunların habercisi olabilir.Bu yüzden hamilelikte vajinal kanamalar önemlidir.
  • Karında ağrı ve kasıklarda ağrı başlayıp devam ediyorsa  
  • Bebek hareketlerinin azalması bebeğin stresi nedenli olabilir.Bazen de doğuma 2-3 gün kala hareketlerde azlık gözlenebilir.Bu yüzden bebeğin hareketlerinin azalması önemlidir.
  • Gebelikte ateş genelde enfeksiyon göstergesidir.Bu enfeksiyon bebek zarları ,böbrek,safrakesesi, akciğerlerde de olabilir. Bu yüzden hamilelikte ateş önemlidir.
  • ebelikte tansiyonun  yükselmesi
  • Gebelikte aşırı iştah, doymama
  • Gebelikte bayılma, gebelikte tansiyon düşmesi
  • Gebelikte görmede bozulma
  • Gebelikte şiddetli baş ağrısı
  • İnatçı kusmalar
  • İdrar sorunları
  • Gebelikte ellerde şişme,  gebelikte yüzde şişme ve özellikle bunların çabuk gelişmesi önemlidir.Hamilelikte yüzde olan şişme gebelik tansiyonları, böbreklerinizle ilgili sorunların habercisi olabilir.Hamilelikte ellerde şişme herzaman önemli olmayabilir.

ADET DÜZENSİZLİKLERİ OLURSA ;

Her hanımın adet döneminde normal kabul edilebilecek aksaklıklar olabilir.Yılda 1-2 kez düzensizlik normal kabul edilebilir.Fakat:
  • -Adetler 9 yaşından önce başlamışsa ( puberte prekoks )
  • -16 yaşına kadar vücut gelişimi olmuş, hiç adet görülmemisi varsa ( primer amenore )
  • -14 yaşına kadar vücut gelişiminin başlamaması ve meme gelişimi başlamaması varsa ( puberte tarda )
  • -Adetin ilk gününden diğer adetin ilk gününe kadar geçen süre  21 günden daha az yani sık adet görme varsa ( polimenore ), 35                günden daha uzunsa, geç adet görme varsa( oligomenore ),
  • -Adet kanamaları 8 günden uzun ( menoraji ) 2 günden kısa sürüyorsa ( hipomenore ),
  • -İki adet arasında az veya çok adet kanaması devam ediyorsa ( metroraji ),
  • -Aşırı miktarda adet kanamaları  oluyorsa ( hipermenore ),
  • -Adet öncesi aşırı gerginlikler ve stres oluyorsa
  • -Aşırı adet ağrıları oluyorsa ( dismenore ) doktora başvurulmalıdır.
AKINTILAR ;
Her hanımda normal kabul edilebilen akıntılar vardır.İki adet arasında ve adete yakın bir dönemde bu  doğal vajinal akıntılarda artış olabilir.Renksiz ,kokusuz,yumurta akı kıvamındaki akıntılar normaldir.
Renkli akıntılar ,kötü kokulu akıntılar , kaşıntı , kanamalı vajinal akıntılar oluyorsa önemlidir.Akıntıların zamanında tedavi edilmemesi ilerleyici rahim ağzı ve rahim enfeksiyonlarına neden olabilir.

KARIN VE KASIK BÖLGESİNİN AĞRILARI ;

Enfeksiyonlar, kistler, yolunda gitmeyen gebelikler ,tümöral yapılar ve iç genital organlara dair değişimler kasık ağrısı nedeni olabilir.Bu sorunlar eğer karın içindeki organları da ilgilendiriyorsa karın ağrısı nedenleri arasında değerlendirilir.

KILLANMADAKİ ARTIŞLAR ;

Kıllanmanızdaki fazlalıklar daha çok ailesel ya da kıl köklerinin aşırı hassasiyetinden kaynaklanır.Yine de bu fikre varmadan önce yeterince araştırma yapılmalıdır.Yaptırmayı planladığınız epilasyon öncesinde yapılması gereken hormonal testler için muhakkak muayene olmalısınız.  

MEME ŞİKAYETLERİ;

Memedeki  şekil bozuklukları, memedeki asimetriler, meme ucu akıntıları, meme ucu çekilmeleri, memede kitle hissi,ciltteki değişiklikler, memeden süt gelmesi gibi sorunlar önemli olabilir.Özellikle her adet sonrası memelerinizi muayene etmeniz yararlı olur.

ADET AĞRILARI ;

Her hanımda az miktarda adet ağrısı olabilir.Bu ağrı sizi gündelik hayattan alıkoyuyor, performansınızı etkiliyorsa doktora başvurma zamanı gelmiştir.
MYOMLAR ;
Myomların büyümesini takip etmek için eğer daha erken zamanlarda takibe çağrılmamışsanız 6 ay ile 1 yıl sıklığında kontrol ettirmenizde fayda olur.

GEBELİK İSTEKLERİ;

Gebelik öncesindeki 3 aylık dönemde bazı hastalıklarınızın olup olmadığının tespiti ve bazı vitaminlerin başlanması açısından yararlı olur.

GEBE KALAMAMA ;

Bir yıllık süre sonunda gebe kalamama veya herhangi bir nedenden erken gebe kalmak istiyorsanız bizlere başvurmanızda fayda vardır.

AİLESEL KANSER ÖYKÜLERİNİN OLMASI ; 

Özellikle yumurtalık, rahim, meme, kalın barsak kanserlerinin ailede sık görülmesi önemlidir ve yılda 1 kere kontrol gerektirir. 

AİLE PLANLAMASI İHTİYACI ;

Ailenizi tamamladığınıza inanıyorsanız uygun ve güvenli bir korunma yöntemi  bulmak için başvurmalısınız.
GENİTAL SİĞİL VE HERPES GEÇMİŞİNİZİN OLMASI ;
Bu enfeksiyonların olması dış genital bölge,vajen ve rahim ağzının şikayet olmasa da zaman zaman kontrolünü gerektirir.

SMEAR ALINMASI

 

SMEAR NEDİR ?

Günümüzde kullanılan en sık tarama metodudur.Bir tarama testidir. Serviksden elde edilen hücreler sitolojik olarak incelenmektedir. İlk olarak 1940‘ larda George  Papanicolaou  tarafından kullanılmıştır.  Servikal  sitolojinin  yaygın  olarak  kullanıldığı  ülkelerde serviks kanseri görülme sıklığı önemli derecede  azalmıştır.

SMEAR ALINIRKEN ACIR MI?

Smear alınması esnasında spekulum eğer yeterince nazik takıldıysa herhangi bir ağrı duymuyorsunuz.Rahim ağzı diye nitelendirilen serviksden küçük fırçalar yardımıyla dökülen hücreleri alıyoruz.Sonrasında hafif lekelenme tarzında kanama olabiliyor ama bu da en fazla 1-2 gün sürüyor.

SMEAR ALINMA ŞARTLARI 

İki gün cinsel ilişki yaşamadan gelmeniz ideal olanı. Ayrıca yoğun enfeksiyon varsa bunun tedavisi sonrası alınması , daha iyi sonuç verebilir.Kanamanızın  olmadığı bir anda  almayı tercih ederiz.Fakat bazı hastalıklarda da kanama hep devam ettiği için beklemek bazen gereksiz olur.Vajinal ilaçlar bittikten 1 hafta sonra alınmalıdır .Vajinal muayene ve transvajinal ultrason yapılacaksa muayeneden önce alınmalıdır.Vajinal duş uygulaması yapılmadan gidilmelidir.
Sıvı bazlı sitoloji ler de duyarlılık daha iyidir.Bu yöntemi kullandığımız için, eğer zorunluysak her durumda smear alabiliriz. 
Alınan örnek daha sonra patolojiye  gönderiliyor ve sonuç  yaklaşık 3 günlük süre sonunda çıkıyor.

SMEAR ALINMA SIKLIĞI NE OLMALI ?

Servikal smear alınması 21 yaşından önce, ilk cinsel ilişkiden itibaren 3 yıl içinde başlanmalı. Konvansiyonel smear her  yıl alınabilir.  Sıvı  bazlı  smear  ise  2  yılda  bir alınmalıdır.  30 yaşından  itibaren  risk  faktörü  olmayanlarda  ardışık  3  normal smear sonrası 2-3 yıllık aralarla alınabilir. 
70 yaş sonrası son verilebilir. 

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARI

Kadınların yaklaşık % 70 i hayatlarında bir kez üriner sistem enfeksiyonu geçirir ve bunların
%20-30' u tekrarlar. Kadınlarda üriner enfeksiyonlar erkeklerden 14 kat daha fazladır.

KADINLARDA İDRAR YOLU ENFEKSİYONU NEDEN DAHA FAZLADIR?

Anatomik yapı ,hormonal durum,davranış biçimi ,genetik yapı bu konuda önemlidir.
Bu durumun nedenleri arasında  idrar çıkış yolunun kısa oluşu, idrar çıkış yolu ve vajen komşuluğu ve idrar yollarının dışkı mikroplarıyla karşılaşması, mesaneyi tam boşaltamama nın olması sayılabilir.
Cinsel ilişkide vajen ve üretranın travmatize olması ve mikroplarla karşılaşması da etkendir.Bazı durumlarda küçük dudakların büyük olması ile cinsel beraberlikte dudaklarda ödem gelişebilir.Labiaların büyük olması temizliği güçleştirici olabilir.Bu durumlarda da idrar yolu enfeksiyonları artar.Labiaların büyük olması durumunda labioplasti operasyonu yapılabilir.
Prezervatiflerdeki spermisidler vajinal florayı bozarak E.Coli tarzı mikropların artışını sağlar.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONU BELİRTİLERİ NELERDİR?

Hasta sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, idrara sıkışma, idrar kokusunda değişiklik, kanlı idrar ve kasık ağrısı şikayetiyle gelir.Ateş, bulantı ve iştahsızlık görülebilir.Böğür ağrısı, üşüme titreme gözlenebilir.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARINDA TEDAVİ

Kimi zaman hastaneye yatış gerekli olabilir.Şikayetlerin düzelmediği ve 2-4 hafta sonra tekrarladığı hastalarda idrar kültürü yapmak gerekir.Böbrek hastalıkları, böbrek taşları , üriner sistem taşları  ( idrar yolu taşları ), savunma sistemi bozukluklarında tedaviye dirençli olabilir.
Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları nda düşük doz antibiyotik ile uzun süreli tedavi ve cinsel ilişki sonrası antibiyotik kullanımı önerilebilir.Yeni yayınlarda idrar yolu enfeksiyonunda yaban mersini cranberry bitkisinin etkili olduğu söylenmektedir.Yine son yıllarda prebiyotikler haftada 1-2 kapsül ya da adet sonrası 3 gün birer kapsül önerilmektedir.

ERGENLİK DÖNEMİ

KİMLER ERGENLİĞE ERKEN GİREBİLİR? 

ERKEN ERGENLİĞE GİRME NİN NEDENLERİ ÇOK ÖNEMLİ OLABİLİR.

-Öncelikle olayın beyinsel kaynaklı olup olmadığının ayrımına varılmalıdır.Bazen de böbreküstü bezi ve diğer bazı tümöral hastalıklarda da erken ergenlik olabilir.
Ancak bu tür tetikleyici tümörler sık değildir ve erken ergenliğe giren birçok çocukda tam bir neden tespit edilemez.
-Erken doğan ve doğum kilosu normalden düşük olan çocuklarda erken ergenlik gözlenebiliyor.
-Çocukluk döneminde fazla kilo alan çocuklarda böbrek üstü bezi çok çalışabilir ve koltuk altı kıllanmasını başlatabilir.  Bir bebek doğuştan kilolu ise ve erken çocukluk çağını kilolu geçiriyorsa ileride bir ergenlik sorunu çıkma olasılığı azdır.
-Zayıf bir çocuğun hızlı ve kısa sürede kilo alması erken ergenliği başlatabilir.  
-Geçmiş yıllara oranla çocuk beslenmesinin değişmesi ve sosyoekonomik olarak zenginleşme, ergenlik yaşını düşürmüştür. Çocuklar ve gençler tüm dünyada eskisinden daha uzun boylu ve daha obez yetişiyorlar.
-Hormon sistemini bozucu yani endocrine-distrupting chemicals maruziyeti de erken ergenliğe girişten sorumludurlar. 

ERKEN ERGENLİĞİN ZARARLARI NELERDİR?

-En önemlisi erken ergenlikte boyun  kısa kalması dır .Hormonal etkilerle kemiklerin büyüme kıkırdaklarının  erken kapanması olur.
-Erken ergenlikte kan yağ düzeyleri nin daha yüksek olduğu ve ilerde kardiyovasküler hastalıklara yatkınlık sağladığı bilinir.
-Bu gençlerin  cinsel ilişki isteklerinin daha sık ve güçlü olduğu ve ilk cinsel deneyimlerini daha erken yaşta edindikleri bilinmektedir. Erken gelişen bir çocuğu genç kız gibi gören yaşça büyük ergenler onu bir seks objesi yerine koyabilirler ve kötü amaçlarına alet edebilirler.
-Erken ergenliğe giren çocukların okul başarılarının daha kötü olduğu tespit edilmiştir. Bu kızlar daha kural tanımaz, daha kendi başlarına buyruk olurlar. Aynı çocukların ilerde eğitim hayatlarının ve akademik başarılarının oldukça kötü olduğu gözlenmiştir.
- Aynı kişiler  menopozal çağlarında incelendiğinde ise daha kısa boylu ve kilolu oldukları bulunmuş, zayıflamak için uğraşıp duran kişiler oldukları anlaşılmıştır.

HORMONLU BESİNLERİN ERKEN ERGENLİKTE ETKİSİ VAR MI? NASIL  ÖNLEM ALMALI?

Endocrine disrupting chemicals yani hormon sistemini bozucu kimyasallar şimdilik hormonlu gıdaları, tarım ilaçlarını, DDT yi ve plastik sanayinde kullanılan ürünleri kapsar. Hormonlu gıdalardaki hormon oranı çok düşüktür ve on-yirmi defa yemek ile hiç bir sorun çıkmaz. Bu gıdaların yıllarca tüketilmesiyle düşük düzeydeki hormon zamanla  yağ dokusunda birikir.
Et - tavuk yetiştirme çiftliklerinde ekonomik karlılığı arttırmak için hormonlar kullanılmaktadırlar. Özellikle estrogen türevlerinin uzun vadede çocuklar üzerine olumsuz etkisi vardır. Araştırmalarda biberon, saklama kapları, plastik tabaklar gibi polikarbonat bileşiği içeren plastik mamullerin erken ergenliğe yol açtığı ileri sürülmüştür. Bu polikarbonat türevi kimyasallar vücutta estrogen benzeri etki göstererek vücudun hormon dengesini bozarlar.
Hormonlu gıdalara bireysel önlem almak zor bir iştir.Önlem almaya alışveriş esnasında başlamak en iyisidir.Organik gıdalara yönelmek, besin boyası içeren ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak gerekir.

KIZLAR MI ERKEKLER Mİ DAHA RİSK ALTINDA?

Ergenlik yaşının düşmesi kızlarda erkeklere oranla daha fazla görülür. Doğumdan itibaren kız çocuklarının büyüme hızı erkeklerden daha fazladır. Erkek çocukları daha hareketli olduklarından daha zayıftırlar. Kız çocukları daha fazla yağ dokusuna sahip olduklarından vücutları daha fazla hormon depolama yeteneğine sahiptir.
DİPNOT: Erken ergenlik çocukların sadece boy uzamasını etkilemez, ilerdeki yıllarda daha sağlıksız bireyler olmasını , tüm yaşantısının akademik ve mesleki açıdan daha zayıf olmasını sağlayabilir.Bu yüzden 9-10 yaşlarına kadar özellikle meme gelişimi açısından dikkat etmek gerekir.Meme gelişimi genelde ilk başlayan belirtilerden biridir ve sizlerin de  çok rahat takip edebileceği bir belirtidir.

Pages

100% PRIVACY
PRIVACY NOTICE
 
Your reason for applying to our Antalya clinic and your personal information will be kept completely confidential within the scope of your legal rights (T.R. Ministry of Health Patient Rights Regulation R.G. 01.08.1998, 23420).
No information about your personal information, illness and treatment is given to other people.